Adı Olmayan Çocuklar ve Bir Öğretmenin Sessiz Fedakârlığı..

Adı Olmayan Çocuklar ve Bir Öğretmenin Sessiz Fedakârlığı..

*Çok Yaşa

*Hep Beraber..

Bazı sabahlar insan, kendi çocukluğunun kıyısında uyanır. Haftaya başlarken uyandığım Pazartesi sabahı; ilk eğitim yılım ve ilk öğretmenimi tanıdığım yılların kıyısındayım. Üzerine yıllar boyunca çöken hayat tozunu hafifçe üflediğinde, geriye taptaze bir anı kalır: sınıfın tebeşir kokusu, kara tahtanın heybeti, sobanın yavaşça yanarken çıkardığı çıtırtı, kapı aralığından içeri sızan soğuk bir kış ışığı… Ve o ışığa benzeyen bir öğretmenin sesi…

Biz 90’lı yıllarda okula başlayan nesildik. Türkçeyi bilmeden başlardık okula. Sınıfa gelir, sıralara utangaçça otururduk. Kelimeler, kulağımızda birbirine çarpıp dağılan yabancı kuşlar gibiydi. Yine de o dönemde Türkçe’yi tertemiz öğrenirdik; zamanla, sindire sindire… Atasözleri ve deyimler ise ancak birkaç yıl sonra tamamlanırdı zihnimizde—dil, aceleye gelmezdi çünkü.

İlkokul sınıf öğretmenimiz bir gün, sınıfın ortasında ansızın hapşırdı. Biz refleksle “çok yaşa!” diye bağırdık. O da yüzünde babacan bir gülümsemeyle,

— “Hep beraber,” dedi.

Biz de tüm sınıf, tek bir ağızdan, ikinci bir “çok yaşa!” daha patlattık.

O güldü. Biz tekrar ettik. O yine güldü. Biz yine söyledik. Sınıf sıcak bir neşeyle dolarken biz, yıllarca o “hep beraberi” yanlış anladığımızı hiç fark etmedik. Yıllar sonra öğrendik ki: O, aslında “hep beraber söyleyin” dememişti; “hep beraber yaşayalım” demişti, hayata dairdi. Biz o gün bunu bilmesek de, sınıftaki kahkahalarıyla bize yaşamanın bir ortaklık olduğunu öğretmişti.

“Öğretmenler Günü” geldiğinde elimizde selpak paketleriyle, parlak tükenmez kalemlerle kapısında belirirdik sınıfın. Sıraya girer hediyelerimizi verip minicik boyumuzla sarılmayı beklerdik canımız öğretmenimize. Hediyenin değerini bilmezdik ama minnet, gözlerimizin kenarında durur, şahit olurdu bizlere..

Şırnak’ın dağlı, puslu yerleşiminde bizim iki adımız vardı: biri evde fısıldanan, diğeri okulda yoklamada yankılanan. Türkçe isimlerimiz kâğıt üzerindeydi ama kulağımıza yabancıydı. Birçoğumuz “işte bu sensin” dendiğinde bile içinden “ben kimim?” diye geçirirdi. İnsan kendi adına bile yabancılaşırmış meğer. Çünkü Türkçe isimlerimizi okulda öğrenirdik, haliyle alışmak zaman alırdı.. Ancak öğretmenimiz; bizimle daha rahat iletişim kurabilmek için Kürtçe öğrenmeye çalışırdı. Öğretmenlikten çok, iki dil arasında minicik bir köprüydü o; ayaklarımız yere sağlam bassın diye gerçek hayat ile aramızda ördüğü bir köprü olmuştu..

Bugün geriye baktığımda, o selpak paketlerinin ve tükenmez kalemlerin aslında bir teşekkür biçimi değil, borç kapatma çabası olduğunu anlıyorum. Çünkü biz ona kelimeleri borçluyduk; kendimizi anlatabilmenin hafifliğini, adımızı duyunca başımızı kaldırmanın cesaretini, doğru anlamadığımız şeyleri zaman içinde öğrenebilmenin utangaç ama gururlu sevincini…

Belki de her öğretmen, çocukların içindeki sessiz bölgeleri ısıtmak için var. Bizim öğretmenimiz bunu dilin sınırlarından bağımsız yapabilecek kadar büyük bir kalbe sahipti. Sabır, onun mesleği değil, karakteriydi.

Şimdi o sınıfa dönebilsem, hayatı tanıdığımız ve dahil olduğumuz o küçük sırada oturup çocuk hâlime şöyle fısıldardım:

“Korkma… Zamanla hem dilin olur, hem ismin. Hem de ‘hep beraber’ denince yalnız olmadığını anlarsın.” J

Ve galiba bütün hikâye, anlamaya çalışan bir eğitimcinin yarattığı o küçük mucizelerden ibaretti.

Başta Türkçe ismimle bana seslenirken onu anlamadığım için bana kolaylık olsun diye;

  • “Bak kızım; sen bir numarasın ve sana Leyla değil “Bir Numara” dediğimde “burdayım” diye cevap vermeni istiyorum diyerek, eksik ve aksak kullandığım Türkçe’ye rağmen; bana kendimi her zaman bir numara hissettiren, tanıdığım ilk gerçek öğretmen rahmetli Mehmet EFİL öğretmenimin,
  • Bana ortaokul eğitimim boyunca tenefüslerde bile kütüphanede hem sorumluluk veren hem de kitap okumanın her şartta ve koşulda mümkün olabileceğini öğreterek, beni bugünkü hayatımın temposunda bile hem yazıp, hem okuyabileceğim hayatıma hazırlamış olan Türkçe öğretmenim Emire YÜCE’nin, ve hayatın her yerinde her an sessiz mucizeler eken tüm değerli eğitimcilerin gününü kutlar, gerçek öğretmenlerin huzurunda saygıyla eğiliyorum..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Şırnak Haberleri