Yüce Rabbimiz, “İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, onun varlığının delillerindendir. Bunda düşünenler için dersler vardır.” (Rûm, 30/21) buyurmaktadır. Bu ayette, kadın veya erkeğin tek başına yaratılmadığı, eşleriyle beraber var edildikleri, bu durumun fıtri oluşunun yanında aralarında sevgi ve merhametin de var edildiği vurgulanmaktadır. Ayetin sonunda ise bunda ‘düşünenler için’ dersler olduğu bildirilerek düşünmemiz, tefekkür etmemiz tavsiye edilmektedir. Nihayetinde ayet, evlilik ve ana gayesi olan aile müessesesinin kurulmasına ve ayakta tutulmasına işaret etmektedir.
İnsan, Allah’ın mükerrem yani değerli kıldığı, kendisine halife tayin ettiği bir varlıktır. Yaratılıştan kendisine yüklenen potansiyel kuvveyi kullanarak meleklerin de üzerinde bir dereceye yükselebileceği, ancak imtihanı başarıyla vermediği takdirde ve Allah’ın yasakladığı şeyleri çiğnemek suretiyle ‘hayvanlardan da aşağı bir dereceye’ düşebileceği unutulmamalıdır.
Böyle müstesna bir özelliğe sahip olan beşerin, yalnız başına değil toplum halinde yaşaması icab eder. İnsanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu diğer insanlar yani toplum da ailelerden oluşur. Toplumun yapıtaşı veya en küçük birimi ailedir. Toplumu toplum yapan ve ayakta tutan temel kurum aile müessesesidir.
Aile yoksa toplum olmaz, olamaz. Aile yoksa insan kalabalıkları ve topluluklar olur sadece. Aile yoksa millet olmaz. Aile yoksa ümmet olmaz. Aile yoksa ‘insanlık’ olmaz.
Sağlam bireyler, ahlaklı insanlar ancak ailede yetişir. Aileyi ihmal edenler iflah olamazlar. Ailenin çöktüğü toplumlar, toplum olma özelliğini kaybettiği gibi insanlık dairesinden de yavaş yavaş uzaklaşırlar.
Yüce Yaratan’ın yukarıdaki ve benzeri ayetlerde aileye vurgu yapması üzerinde iyi düşünülmelidir. Hz. Peygamber de (sas) aile üzerinde çok durmuş, insanın ailede var olabileceğini, ailenin insanı ve mümini inşa edeceğini, dünya ve ahiret saadetinin yolunun aileden geçtiğini vurgular. Evliliğe teşvik mesajları hep buna matufur, Aziz Nebi’nin (sas).
Bakın Hz. Peygamber (sas) ne buyuruyor: “Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözü (haramdan) daha çok yumdurucu, iffeti daha çok koruyucudur. Gücü yetmeyen ise oruç tutsun, çünkü orucun şehveti kıran bir özelliği vardır.” (Buhârî, “Savm”, 10; Müslim, “Nikâh”, 1)
İnsan aile ortamında huzur ve sükûnet bulur. Neslin devamı bu kurumla sağlanır. Pek çok kötülüklere karşı önleyici vasıta elbette ailedir.
Aile nikah ile kurulur, evlenmeyen kimse bu kurumdan kendini yoksun bırakır. Nikah, medenî bir sözleşme olduğu gibi bir yönüyle de ibadettir.
Aile insana yeni sorumluluklar da yükler. Toplumun çekirdeği olan aile ancak sorumluluk bilinciyle hareket edildiğinde ayakta durabilir. Nitekim Kur’ân şöyle buyurur: “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde bir takım iyi davranışa dayalı hakları vardır.’’ (el-Bakara, 2/228)
Aynı minvalde Resul-i Zişan da (sas) karşılıklı hak ve ödevlere işaret eder: “Ey insanlar, kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı size tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların iffet ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. (Müslim, “Hac”, 19; Tirmizî, “Rada”, 11; İbn Mâce, “Nikah”, 3)
Yeri gelmişken şu hususa da parmak basmak gerekir. Bu derece önemli ve hayati olan aile kurumunun ilk adımı olan ve temeli sayılan evlilik işleminin de dine uygun olarak yerine getirilmesi gerekir. Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilen temel ilke ve prensipler ile Sünnet-i Seniyye’ye uygun olması gereken evlilik işlemleri yani nikah ve düğün törenlerinin gözden geçirilmesi elzemdir.
Müstakil bir yazıda ele almayı düşündüğümüz bu konuda en azından şu hususları hatırlatmanın faydalı olacağını mülahaza ediyoruz. Evliliğe hazırlık, nişan ve düğün merasimleri mutlaka ‘kolaylaştırılmalı’ ama ‘basitleştirilmemelidir.’
İnsanlar empati duygularını geliştirerek, karşılıklı anlayış ve kolaylaştırma yolunu seçmelidir. Basitleştirmeme prensibine bağlı olarak elbette önce din sonra örf ve kültürel değerler ışığında gelin ve damadın onuru muhafaza edilerek, toplumdaki denge ve hassasiyetler de gözetilerek hareket edilmelidir. Düğün sırasında hısım olacak insanlara verilen eziyet ve sıkıntının (takı, elbise, mesken vb. gibi konularda), yeni kurulan ailede hayatlarını birleştirmiş evlatlarımız için ailevi sorunlara ve huzursuzluklara kapı açacağı asla unutulmamalıdır. Çocuklarımıza bunu yapmaya hakkımız yoktur. Özellikle maddi konularda aşılması çok kolay olan sorunların büyütülmemesi, hoşgörümüz, affediciliğimiz, yeri geldiğinde alttan almamız gibi -nefsimize ağır gelen ama faziletli- davranışlarımız, -emin olun- yuva kuran evlatlarımıza vereceğimiz en güzel hediyedir. Zaten kendimiz için istediğimizi mümin kardeşimiz için de istememiz gerektiği hususu Nebevî bir prensip değil midir?
Rabbim tertemiz fıtrata uygun ve göz aydınlığı olacak çocuklarımıza huzur ve saadet yuvası aileler kurmayı nasip etsin. Yarınlarımız, milletimizin geleceği ve ümmetin istikbali onlara bağlıdır. İnsanlık en güzel dersi aile konusunda İslam’dan almıştır ve almaya da devam edecektir. Rabbimizden niyazımız bizleri de bu derste öğrenci ve öğretmen kılmasıdır. Âmin.