Dicle ırmağının sağ kıyısında deniz seviyesinden 400 m. kadar yüksekte kurulmuştur. Tarihsel rivayetlere göre Cizre'deki yerleşimlerin geçmişi Nuh Tufanı öncesine dayanır. Cumhuriyet döneminin başından itibaren Mardin iline bağlı bir ilçenin merkezi iken 16 Mayıs 1990’da Şırnak'a bağlanmıştır. Alanı, 460 kilometrekaredir.
İsmi
Cizre (Kürtçe: Cizîr). En eski ismi Kardu Rahipliği anlamına gelen "Kardu Gazarta" dir. Modern Kürt kelimesinin en eski yazılış biçimi Kardu'dur.[1] Şehre Persler Gazarta ve Bazibda, Abbasiler -onların devrinde şehrin yöneticisi Ömer olduğundan - Cezire-i İbn-i Ömer ve daha sonra Cizîra Botan demişlerdi. Akkoyunlular Cizre'ye Ceziretuşşeref derlerdi.
Cezire Arapçada "ada" anlamına gelir, Dicle nehri burada kıvrılıp bir su adası gibi bir alan oluşturduğundan adaya benzetilmiştir. Şehir 16. yüzyıldan itibaren günümüzde olduğu Cizre adıyla anılmaya başlamıştır.
Tarihçe
İlk yerleşimler
Cizre'nin Neolitik Dönem’in başlarından yerleşime sahne olduğuna dair arkeolojik bulgular vardır.[3] Bazı araştırmacılar şehrin kuruluşunu Nuh tufanına bağlamaktadır.[4] Cizre'de kurulu yerleşim, Demir Çağında Doğu Anadolu'daki Urartu Krallığı ile Mezopotamya'daki Asur Krallığı arasındaki tampon devletlerden birisi olan A Kumme (Kumaha, Kummuh, veya Qumaha, Qumenu) krallığının merkeziydi.
Bölge MÖ 2000 yılından itibaren, Babil, Araplar, Asurlular, Medler,Selevkos, Part, Pers ve Sasanilerin hakimiyeti altında kaldı. Partlar döneminde Hristiyanlık yayıldı. Cizre şehrinin ilk defa kuruluşu, Sasaniler devrinde bir köy yıkıntısı üzerine bir şato ve kale inşa edilmesi ile oldu. Bu şato ve kale I. Erdeşîr (Erdeşîr-i Bâbekân) tarafından tamir edildi. 297 yılında Romalıların kontrolüne geçene kadar şehir, Sasani hakimiyetindeydi. Diyarbakır, Nusaybin ve Cizre şehirleri 3. ve 4. yüzyıllarda Sasani ve Romalılar arasında savaşlara sebep oldu. Kayıtlarda, Bazebda ismi ile yer aldı.
7.-16. yüzyıl
Bölgenin toprakları için Sasaniler ve Romalılar arasındaki mücadeleye 7. yüzyılda İslam orduları da katıldı. Bölge Halife Ömer döneminde İslam ordusu kumandanı İyâz bin Ganm tarafından fethedildi. İlkçağ’dan kalan surlarla çevrelenmiş "cezire" (ada) denilen yerde Cizre şehrinin temelleri yeniden atıldı.[2] Bir kiliseden çevrilen Ulu Cami ilk defa bu dönemde ibadete açıldı.
Cizre'de Emevîler döneminde birçok imar faaliyeti gerçekleşti. Bu dönemde halkın büyük bölümü Hâricî idi. Hariciler ve kabileler arası çatışmalar sonucunda acı ve felaket dolu bir dönem yaşandı. Emevî Devleti yıkıldıktan sonra başlayan Abbâsîler döneminde şehir bir yandan gelişti, bir yandan sıkıntı ve felaketler yaşadı.[5] Başlangıçta Cezire denilen şehre daha sonra Cezîre-i İbn Ömer denildi. Bu adın Abbasi Halifesi Emîn tarafından Musul valiliğine tayin edilen Hasan b. Ömer b. Hattâb et-Tağlibî'den geldiği düşünülür.[2]
10. yüzyılda Cizre Hemdani (906-979), Büveyyhi (979-990), Mervani (990-1085) hükümdarlıkları yönetimine girdi. 11. yüzyılın başında İbrâhim Yinal’ın önünden kaçan Oğuzlar Diyarbakır ve Cizre'ye yayıldılar.[2] Yaklaşık bir asır süren Mervani hakimiyetine Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah zamanında son verildi.
12. yüzyılda Zengiler, Eyyûbîler bölgenin hakimi oldu Bu dönemde Cizre, Musul Atabeklerine ve Diyarbakır emirlerine bağlı bir derebeylik gibi yönetilmekteydi. 1261-1262'de Moğol istilâsına uğradı. 14. yüzyılda Cizre’yi ziyaret eden İbn Battûta, şehrin büyük bir kısmının harabe halinde olduğunu kaydetmiştir. Çeşitli hânedanlara tâbi olarak Cizre'yi yönetmekte olan beylerin idaresi, 1394 yılındaki Timur istilasında şehrin teslim edilmesi ile son buldu. Bölgenin hakimiyeti için Karakoyunluar ve Akkoyunlular mücadele etti. 1508’de Cizre’yi Akkoyunlular’dan geri alan Cizre Beyi Emîr II. Şeref, Kızıl Medrese'yi ve çevresindeki külliyeyi inşa ettirdi.
II. Şeref’ten sonra Cizre beyi olan Emîr Ali Bey döneminde şehir kısa bir süre için Şah İsmail’in idaresi altına girdi; fakat Ali Bey tarafından tekrar geri alındı. Ali Bey'in adı günümüzde Cizre’nin Ali Bey mahallesinin adıdır. Cizre Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı idaresine girdi.bu cızirede mem u zin heye cane can
Osmanlı dönemi
16. yüzyılda dönemin iki büyük devleti olan Safevi ve Osmanlı Devletleri Kürt emirlikleri üzerinde hakimiyet sağlamaya çalışmaktaydı. Bu mücadele sonucunda Osmanlılar, Güneydoğu Anadolu'yu fethetti ve yönetimi bazı kanunlar çerçevesinde yerel yöneticilere bıraktılar. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in ordusunu yenmesinden sonra İmadiye, Hizan, Bitlis ve Cizre’deki Kürt beyleriyle görüşen İdris-i Bitlisi, Osmanlı hakimiyetini kabul etmeleri için onları ikna etti. Cizre'yi yöneten Botan Emirliği böylece1516-1517'de Osmanlı Devleti idaresine girdi. Osmanlı döneminde uzun süre Cizre'de yönetimin başında "hükümdar, hâkim, emir, mir, bey" gibi çeşitli unvanlara sahip kişiler bulundu.[5] Osmanlı hakimiyetinden sonra Hükümet-i Cezire olarak adlandırılan Botan Emirliği ile Osmanlı Devleti ilişkileri, İran ile yapılan mücadelelerde emirlerin Osmanlılar'ı desteklemeleri sebebiyle genellikle olumlu idi.[5] IV. Murad döneminde emirlerin idaresine son verilmek istendi ancak beyler idareyi tekrar ellerine aldı.
Osmanlı hakimiyetinde iken şehir, Musul üzerinden gelen ve Mardin’de iki kola ayrılarak biri Diyarbekir üzerinden Karadeniz kıyılarına, ötekisi Urfa üzerinden Halep’e giden ticaret kervanları için önemli bir konaklama yeri işlevi gördü. Ayrıca Dicle ırmağı vasıtasıyla Diyarbekir ile Musul arasında keleklerle nakliyat yapanlar için de bir konaklama yeriydi.[2]
1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti'nde beylik ve derebeylik sistemini sona erdiren yen bir idari düzenleme getirdi. Tanzimat’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde uygulanmaya başlaması ile Kürt beyleri ile hükûmet karşı karşıya geldi. Yüzyıllar boyu bölgeyi yönetmiş bulunan bir aileden gelen Cizre mütesellimi Bedirhan Bey, diğer Kürt beyleriyle birlikte 1843 yılında bir isyan başlattı. İsyan, 1847 yılındaki askeri harekatla sonlandırıldı, Bedirhan Bey ve aile fertlerinin ele geçirilerek bölgeden uzaklaştırıldı.[6]
II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti, Ermenilerin hak iddia ettiği Doğu Anadolu Bölgesinin imparatorluk sınırları içinde kalması için Ermeni silahlı çetelere karşı Kürt aşiretlerinden Hamidiye Alayları adlı paramiliter birlikler kurdu.[7] Cizre, Mardin sancağındaki en yoğun Ermeni nüfusuna sahip yerleşimdi. 2,716 Ermeni’nin yanı sıra Hristiyan olmakla birlikte Kürtleşmiş 1565 göçebe Ermeni bölgede bulunuyordu.[8] Osmanlı Devleti'nde 1 Haziran 1915'te Tehcir Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra bölgede en geniş tutuklama, 29 Ağustos'ta Cizre'de yaşandı.[8] Hamidiye Alayları bütün Ermeni erkekleri ve bazı Ortodoks ve Katolik Süryani erkekleri tutukladılar. Raymond Kevorkian’ın “Ermeni Soykırımı” kitabında göre görgü tanıkları, Hristiyan erkeklere yönelik sınırsız bir şiddet yaşandığı, öldürülenlerin naaşlarının Dicle Nehri'ne atıldığını ifade etmiştir.[9] Kadınlar ve çocuklarsa 1 Eylül’de keleklere bindirilerek Musul’a gönderiliyordu. Savaş koşullarından dolayı kafilelerin emniyetini ve onlara sağlanan iaşe yardımında sorunlar yaşadı; yollarda uğradıkları saldırılar ve salgın hastalıklar nedeniyle ölenler oldu.[10][11] I. Dünya Savaşı'nın ardından başlayan Milli mücadele döneminde Fransızlar Cizre'yi savaşsız teslim almak istediler ancak halkın direnişi ve silahlanması üzerine işgalden vazgeçtiler.
Cumhuriyet dönemi
Cumhuriyet döneminde Cezire adı Cizre olarak değiştirildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında küçük bir kasaba olan şehir, 1950'li yıllardan sonra Habur sınır kapısı yoluyla yapılan uluslararası ticaret sayesinde hızla gelişti ve nüfusu arttı. Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927'de nüfusu 5348 olarak tespit edildi. 1980’de 20.003, 1985’te 29.496 olan nüfus 1990’da da 50.023 oldu.
1990'a kadar Mardin iline bağlı bir yerleşim birimi olan Cizre 16.05.1990 tarih ve 3647 sayılı yasa ile Şırnak iline bağlandı. 1985 yılından başlayan terör olayları nedeniyle Cizre merkezi kırsal kesimden göç aldı. Buna karşılık 1980 Darbesi'nden sonra yurtdışına göçler başladı ve 1990-1995 yılları arasında 46 yerleşme alanının boşaltılması ya da yer değiştirilmesi yurtdışına göçleri arttırdı. Cizre nüfusunun artışı 2009 yılına kadar devam etti. Nur, Cudi, Sur ve Konak Mahalleleri 1990 yılından sonra oluşturuldu.