Adalete Erişim Sorunu Üzerine
Ülkemizin en büyük sorunlarından biri de, kuşkusuz olması gerektiği gibi işlemeyen hukuk sistemidir. Bu kapsamda çözüme kavuşturulması gereken birçok sorun vardır. Ancak, ben, bölgemiz özelinde daha da belirginleşen ve adeta bölge insanını hak arama mücadelesinden vazgeçirebilecek bir boyuta varan bir soruna değinmek istiyorum.
Bu da, sistemin çok yavaş işlemesi, yani yargılamaların ülke geneline göre çok daha geç sonuçlanmasıdır. Bazı yargılamalar (özellikle ceza soruşturmaları ve taşınmazlara ilişkin davalar) o kadar çok uzun sürmektedir ki, taraflar lehine çıkmış sonuca dahi sevinememektedir. Çünkü artık verilen kararın, geçen uzun zaman sonrasında çoğu kez beklenen faydayı sağlayamadığına şahit oluyoruz. Bunun da başlıca sebepleri vardır ve bu sebeplerin çoğu da maalesef bölgemize özgüdür. Yazımızın ana konusu da bölgemize özgü bu sorunlar olup, aşağıda bunları kısaca özetlemeden önce bir özeleştiri yapma gereği duymaktayım. Bu da, geçmişte bölgede en büyük eksiklik olan hukukçu sayısının artmasına rağmen bu sıkıntıların halen yoğun olarak devam etmesidir. İlimizin bu anlamda en büyük Sivil Toplum Kuruluşu olan baronun da kurumsal ve işlevsel anlamda çok daha fazlasını yapması gerektiği de bir gerçektir. Bu kapsamda Ana konumuz olan bölgemize özgü yargı sorunlarının ayrıntılarına geçmek istiyorum. Adliyeye yolu düşmüş olan bölge insanının neredeyse tamamına yakınının bu sorunları yaşadığına eminim.
Bunları önem sırasına göre sıralamak gerekirse, en başta yargı faaliyetini yürütmede rol alan yargı mensuplarının mesleki tecrübelerinin yetersizliği gelmektedir. Yargı mensuplarından kastım, ağırlıklı olarak Devlet’in atamış olduğu hâkim ve savcılar olmakla birlikte, buna avukatlar ve adliye çalışanları da dâhildir. Bu hususu belirtmek isterim.
Özelde herhangi bir yargı mensubunu doğrudan sorumlu tutmak da haksızlıktır. Ancak, bölgeye atanan hâkim ve savcıların mesleğe başlar başlamaz bölgeye atanması ve tam da tecrübe kazandığı anda da süresinin dolması nedeniyle ayrılması bu sorunların başında gelmektedir. Ülkemizde bir dava ya da soruşturmanın ortalama sonuçlanma süresi dikkate alındığında, atanan yargı mensubunun, üstelik yeterli tecrübeye sahip olmadığı dikkate alındığında, görev süresinde sonuçlandırabilmesi genellikle mümkün olamamaktadır. Bu süreye istinaf ve temyiz aşamaları da dâhil edildiğinde, genelde imkânsızdır. Buradan en büyük sıkıntıyı yaşayan meslek grubunun da avukatlar olduğunu dile getirmem gerekir. Çünkü taraflar, doğrudan ve kolaylıkla ulaşabildiği ve de aralarında vekâlet ilişkisi kurulduğu için bütün sorumluluğu avukata yüklemektedir.
Aslında tecrübe eksikliği ve görev sürelerinin kısalığı gibi sorunlar, sadece yargılama alanında değil; bölgenin eğitim ve sağlık gibi alanlarında da kendini göstermektedir.
Bölgeye özgü bir başka sorun da, bölgenin sosyo-kültürel yapısı ve etkisi azalmış olsa da, terörden kaynaklı sorunlardır.
Bu sorunun en bariz etkisi de taşınmazlara ilişkin davaların özü olan keşiflerin yapılamamasıdır. Terör faaliyetleri nedeniyle bu türden dosyalarda keşif yapılamadığı için yargılamalar çok uzun yıllar sürmektedir. Bu sorunun bir başka yüzü de yapılan kadastro çalışmalarının olması gerektiği gibi yapılamamasıdır.
Kadastro çalışmasında en önemli veri; kadastro çalışması yapılacak alana bizzat gidilerek yerinde yapılan tespitlerdir. Bu bölgelerin terör faaliyetleri nedeniyle genelde girilmesi yasak olan bölgeler olması nedeniyle yerinde tespitler yapılamamakta bu da yapılan kadastro çalışmasını sakat kılmaktadır. Bu durumun yarattığı en büyük mağduriyet ise, geçmişte yaşanan terör faaliyetleri nedeniyle köyden şehre göç etmek zorunda kalan toprak sahiplerinin uğradığı kayıplardır. Bu durumun en somut göstergesi de kadastro mahkemelerinde görülen davaların çokluğu ve buradaki yargılamaların diğer tüm yargılamalardan daha uzun sürmesidir.
Bölge insanı, geçmişte devlet ile olan ilişkisinin genellikle terör odaklı olması nedeniyle, haksızlığa karşı yeterince tepki vermemektedir. Bu durum, geçmişte yoğun olarak bölgede yaşanan terör faaliyetlerinin yarattığı tereddüt ve korkulardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle bölge insanı, haksızlıklara karşı sessiz kalmaya meyillidir.
Ayrıca etkisi ne kadar inkâr edilse de atananların, bölgenin diline ve yaşam kültürüne yabancı olmasının da bu sorunların çözümünü zorlaştırdığı bir gerçektir. Bu kapsamda atanacak olanların; bölgeyi, konuşulan dili, yaşam kültürünü daha iyi bilen ve bölgeye özgü hassasiyetleri iyi analiz edebilenlerin atanması sorunun çözümüne ciddi bir katkı sunabilecektir.
Hâlihazırda bölgenin geçmişte yaşadığı sıkıntılardan; ekonomik sorunların; geçmişe oranla çok iyi bir yerde olduğu bir gerçektir. Devlet’in, geçmişe nazaran bu bölgeye çok daha fazla yatırım ve teşvikleri olduğu da inkâr edilemez. Ama sadece ekonomik sorunların giderilmesiyle bölge refaha kavuşamaz; bölgenin, her anlamda, özellikle hukuk ve adalete erişim alanında da var olan sorunlarının çözüme kavuşturulması gerekir. Çünkü biliyoruz ki, hukuk ve adaletin olmadığı bir yerde diğer hakların anlam ve önemi de pek bir şey ifade etmez. Çünkü haksızlığa uğrayan kişinin, hakkını arayabileceği ve (makul sürede!) alabileceği bir yargı, bir toplumun olmazsa olmazıdır.