Bir Roma’lı imparator ve filozof olan Marcus Aurelius’un şu sözlerine oldum olası hayran kalmışımdır:
Bir evren var ve ben bu evrende imparator değilim, kağıt üzerindeki makamlar, ilkeler ve yasalar nezlinde imparatorum. Mesela bir tilki önünde imparator değilim, bir aslan önünde imparator değilim, Tibet Nehri’nde bir imparator değilim, suyun umurunda değil benim imparator olmam, aslanın umurunda değil, eşeğin umurunda değil, yıldızın, ayın umurunda değil, güneşin umurunda değil, neyin umurunda; benimle bir düşünen kısıtlı sayıda bulunan bir grup insanın.
Makamlarını, mevkilerini ve yetkilerini nasıl da bir çırpıda hiçe sayıyor…
Esasen dönüp baktığımızda bize garip gelen bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu görebiliyoruz. Nitekim gerçekten de ne makam ne mevki ne de elimizde bulunan gücün bir önemi var. Kendini bilmez bir öğretmen, haddini bilmez bir kaymakam ya da kendini dünyanın bir numaralı gücü olarak gören küstah bir ABD başkanı olabilirsiniz. İnanın bana bu durumdaki makamınız hiç kimsenin zerre umurunda değil. Önemli olan elinizde olan o gücü insanlara karşı mütevazi bir biçimde ve faydalı bir şekilde kullanıp kullanmadığınızdır. Ancak o zaman insanların nazarında bir erdem kazanmış olursunuz. O zaman içinde bulunduğunuz toplumsal sorunlara çözüm bulabilirsiniz.
Evde, çarşıda, parkta, okulda devamlı olarak sorunlar ve problemler ile karşılaşıyoruz. Peki bu sorunlarla nasıl başa çıkacağız ya da nasıl elimizdeki güç ile insanlara fayda sağlayacağız:
Albert Einstein; sorunlar, yaratıldıkları çerçeve içinde düşünülerek çözülemez diyor. Evet çözülemez neden çünkü içinde bulunulan zihniyettir bu sorunları yaratan ve doğal olarak bu zihniyetin bu sorunları çözmesi de olanaklı gözükmemektedir.
Herkes sorun teşkil edenin karşı taraf olduğunu düşünürken kendisinin de o sorunun kaynağı olduğunu devamlı olarak görmezden geliyor.
Eskiden Ruslar uçaklarda yolculuk ederken kucaklarında tavuklarla seyahat ederlerdi ve dünya onlar ile dalga geçerdi ancak bugün baktığımızda Ruslara gülenler kargo uçaklarında tıka basa insan taşıyıp insanların canlarını hiçe sayabiliyorlar. Sanki yaptıkları diğerlerinden daha iyiymiş gibi.
Kimse zannetmesin ki tarih yapılan bu hataları unutacak.
Dolar, altın, zamlar almış başını gidiyor. Zengin daha zengin fakir daha fakir olmaya devam ediyor. Gelir adaletsizliği makası iyice açılıyor. Tok açın halinden zaten anlamazdı artık anlamayı bile denemiyor. Yanı başımızda bir Suriye var resmen başımıza bela. Ruslar bombalıyor, ABD bombalıyor, IŞID bombalıyor, Rejim bombalıyor, PKK bombalıyor…
Herkes kendi penceresinden bakıp kendince olaya yorum yapıyor. Hangisi doğru hangisi yanlış millet şaşıp kaldı. Ancak bir gerçek var ki, acilen bu sorunlara bir çözüm bulmak lazım!
En iyisi Matrix filminde söylendiği gibi yapalım: "Mavi hapı alalım ve hikâye bitsin. Yatağımızda uyanalım ve neye inanmak istiyorsak ona inanalım.
Bundan daha kolayı da yok zaten.