Edebiyatın bu topraklar için farklı bir işleyişi olduğunu düşünüyorum. Genellikle duygularımızı duygu sömürüsüne feda etmeyecek bir cümleler düzeyiyle bazı şeyleri dile getirmek durumunda kalıyoruz. Edebiyatı tepkilerimizi doyuracak bir araç olarak görüyoruz. Bir nevi paradoks bir anlayışımız var. Bunu, yaşadığımız ve yaşayacağımız kuru düzene bağlıyorum. Kaygının hüküm sürdüğü duygularımızın nefes almasını sağlamanın en büyük aracı gibi görüyoruz edebiyatı. Buda ona yeterli değeri vermedigimizi, sadece ondan yaralandığımızı ortaya koyuyor. Yaşadığımız en ufak bir duygu durumunda bile paradoks yapımızı yazılara vuruyoruz. Bu şekilde bir yaklaşımın, edebiyat sanatına olan genel yaklaşımımızın olağanın dışında seyir aldığı gerçeğiyle yüzleştiriyor bizi. Mesela; ben kelimelerimi biraraya getirirken onları kusar olduğumu hissediyorum. Ve öfkelendigimi görüyorum. Öfkemin cümlelere yansıyan görüntüsü beni bazen tedirgin ediyor. Dudağımı ısırmam ve bazen dişlerimi sıkarken gelen seslerin kulağıma verdiği o rahatsız edici sesin, edebiyattan uzak olduğum gerçeğiyle bırakıyor beni. Şahsen, insanın herhangi bir sanatsal kavram üzerinden üretiği bir şeye kavramsal olarak saygı duyması gerektiğine inanıyorum. Ama biz edebiyatı çok hoyratça kullanıyoruz. Yerden yere vuruyoruz. Ona hakaret ediyoruz. Bazen düşünmüyor değilim; neden tüm olasılıkları ve güzel kelimerin tümünü topladiğimda beni ruhen doyuran cümlelerin çok yetersiz olduğunu görüyorum? Bu yetersizliğin, yaşadığım tüm kötü gerçekliklerin toplamının, hayatım boyunca yaşadığım güzel şeylerin toplamından çok daha fazla olduğuyla karşı karşıya bırakıyor beni. Bu kötü gerçeği yok etmek için her gün cümlelerime güzel bir şey ekleyerek bunu sağlayabileceğimi çok iyi biliyorum. Bunu yaparken edebiyata uzak olan saygımın giderek büyüyeceğini bana hissettirecektir.
Edebi hoyratçılık
Edebi hoyratçılık
İlk yorum yazan siz olun