Edebi bir lisan kullanmak elzemdir elbet ama…
Toplumun tüm ilişki kanalları yerle yeksan edilmiş.
Yediden yetmişe üslup bozulmuş.
Küçük küçüklüğünü bilmemekle beraber, büyük çoktan büyüklüğünü unutmuş, küçükle küçüklük yapmaktadır.
Sarayın sultanı kapıdaki bekçi ile oturup oynuyor, bekçi saraya giren tüm kaçaklara göz yumuyor.
Kapıcıya rüşveti veren içerde… (Hayalhanemize giren kontrolsüz ideolojiler, sahneler, düşünceler, diziler, filmler, sosyal medya çöplüğündeki kirler…)
Esas gaye ve hedefler unutulmuş, herkes insan sarayı olan benliğini, esas gaye uğruna sarfetmekten çok şehvet ve heves uğruna, gayesiz bir hedef ve madde uğruna sarfetmektedir.
Antika bir parçanın (ömür-zaman) sadece maddesel boyutuna bakılarak ömrünü beş kuruşa sarf etmektedir.
En değerli varlığı; bedeni, vücudu, ruhunu, mucidi yolunda harcaması gerekirken his ve heves uğruna helal haram bilmeden yaşamaktadır.
Toplumun tüm hassasiyetleri ayaklar altında maalesef…
Bencillik hat safhada…
Gösteriş Kaf Dağı’na ulaştı…
Özenti hastalığı diz boyu…
Hile fesat şebekesi dem ve damarlarımıza işlenmiş bir durumda…
Çocuklar haylazlık öğreniyor…
Gençler de kuşaklar arası çatışmada…
Dün giydiğini bugün beğenmeyen bir hisle yaşamakta.
Anneler, babalar evlatlarına söz geçirememekte, yaşamadığını yaşatma yolunda ömür sarfetmekte, ama nafile…
İhtiyarlar bile artık eski ihtiyar değil…
Yaş; saçlarını sakalını ak beyaza bürümüş ama zihin ve ruh hali çok uzaklarda kalmış olgunlaşmamış yaşlılarımız… (genel toplum düzeni böyle (elbette istisna çok))
Haylaz çocuk, hevesli genç, dünya derdinden başka dert ile dertlenmeyen ebeveyn,,
Geçmişin ağır yükünü taşımaya çalışan bastonu ile geleceğine yürüyen, bana ne diyen ihtiyar….
Her gün daha ne olabilir denilen yerde yeni bir çöküntü ile gözlerinizi açıyorsunuz…
Edep ya huuu….