İnsan hayatının en önemli evrelerinden biri şüphesiz gençliktir. Gençlik döneminde hayatî kararlar alınır, mesuliyetler yüklenilir. Bu yüzden gençlik insan hayatının dönüm noktası sayılır.
Farklı duyguların yaşandığı bir geçiş dönemi olan gençliğin kıymeti çoğu zaman bilinmez. Halbuki bu dönem, insanın belki de en verimli dönemidir. İnsanın hem dünyasına hem de ahiretine en iyi yatırım yapacağı dönem, gençlik dönemidir.
Hz. Peygamber (sas) gençliğin değerinin bilinmesini tavsiye bağlamında şöyle buyurmaktadır: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil. İhtiyarlığından önce gençliğinin, hastalanmadan önce sağlığının, fakirliğinden önce zenginliğinin, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerinin, ölümünden önce hayatının.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341)
Dünyada amacına uygun ve verimli geçirilmiş bir gençliğin ahirette getireceği kazanım hakkında da Resûlullah (sas) şuna vurgu yapmaktadır: “Yedi sınıf insan vardır ki, Yüce Allah onları kendi gölgesinden başka gölge olmayan günde, gölgesi altında gölgelendirecektir: Âdil yönetici, Rabbine ibadet içerisinde yetişen genç…” (Buhârî, “Ezan” 36; Tirmizî, “Zühd” 53)
Kur’ân-ı Kerîm’de de Ashab-ı Kehf’ten bahsedilirken onların inançlı gençler olduğuna işaret edilir: “Biz sana onların başından geçenleri gerçeğe uygun olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar Rablerine inanmış gençlerdi; biz de onların hidayetlerini artırdık.” (Kehf, 18/13)
Bizim için her konuda rol modeli olan Peygamberimiz’in (sas) yaşadığı gençlik dönemi de örnektir. O, daha genç bir bireyken Mekke’de haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek amacıyla kurulmuş olan Hilfü’l-Fudûl derneğine üye olmuştu. Bu durum daha genç yaşlarda gençlerin faydalı alanlarda inisiyatif almalarına bir teşviktir, aslında. Yine Nebi (sas) yirmili yaşlarında ticaretle uğraşmıştır. Güvenilirliği ve dürüstlüğü sebebiyle kendisine ‘el-Emin’ denildiğini herkes bilir. Hayatından çıkaracağımız ne kadar da çok ders var, Resûlullah’ın (sas).
İslamiyet’in ilk temelleri atıldığında Resûl-i Ekrem’in (sas) çevresindeki gençlerin daha çok elini taşın altına koyduğunu, daha fazla fedakârlık yaptığını görmekteyiz. Elbette yaşlı, köle, kadın, zengin vb. her kesimden insanın bu yeni dine koştuğunu biliyoruz. Ancak gençlerin bu husustaki ağırlığını unutmamak gerekir. Onlar Müslümanların kıyamete kadar minnet duygularıyla kendilerine dua edeceği neslin öncü bireyleri olmuşlardı. Nitekim Resûl-i Zişan’a (sas) ilk inananların yaşları 10 ilâ 25 arasında değişmekteydi. Aralarında Hz. Ali, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mesud, Zeyd b. Harise, Zübeyr b. Avvam gibi yıldızlar; hep gencecik insanlar öne çıkmaktaydı.
Gençlerin Müslümanların tarihi, kültürü ve düşüncesinde böyle önemli roller üstlendiğini görüyoruz. Gençlikteki o potansiyel her zaman vardır. Yeter ki harekete geçirilebilsin.
Gençliğin kıymetini gençlerin bilmesi lazım; gençlerin değerini de bizim bilmemiz gerekir. Toplum olarak, ümmet olarak, insanlık adına gençlerden beklentilerimiz vardır. Gençlerimizin yeni bir şey keşfetmesine gerek yok, sadece aslî hüviyetlerini kavrayıp hakiki rollerini oynayacaklar; bütün mesele bu.
Toplum olarak gençlere karşı bizim de görevlerimiz var elbette. Kuşaklar arası kopukluğa izin vermememiz gerekir. Kitle iletişim araçlarının çok hızlı geliştiği bu asırda dünyamız gerçekten küçüldü. Bu durum da bütün insanların birbirinden etkilenmesini kolaylaştırdı. Baş döndürücü değişim ve gelişmelere karşı ayak uydurmak icab eder. Bu husus en çok da gençleri etkilemektedir.
Sorun iletişim kurmak zorunda kalmak veya hızlı değişim değil tabi ki. Bu durum kaçınılmaz. Esas mesele, modernlik kılıfı altında gençleri cezbedecek sunumların yapılması ve neticede gençlerin asli hüviyetlerinden uzaklaştırılmasıdır. Bu manada gençlerle sağlıklı bir iletişim ağının daima korunması gerekir. Onlara duyulacak güven, kişiliklerinin oturmasına yardımcı olur. Bu durum ne bizim zorumuza gitmeli ne de onları şımartmalıdır.
Değer görme, fikirlerine kıymet verilmesi, inisiyatif almaya imkân verilmesi gibi duygular, gençlerimizin sorumluluk şuuru içinde topluma karşı rollerinde onlara katkı sunacaktır.
Günümüz gençleri, sosyal medyanın ve dijital dünyanın etkisi altında büyüyor. Bu durum, bir yandan bilgiye erişimi kolaylaştırırken diğer yandan dikkat dağınıklığı, bağımlılık ve özgüven sorunlarını beraberinde getirebiliyor. Sosyal medyada ‘beğeni’ ve ‘takipçi’ sayısına endekslenen bir özgüven anlayışı, gençlerin psikolojisini olumsuz etkileyebiliyor. Oysa Hz. Peygamber’in (sas) gençlerle olan iletişimi, onların değerini dışsal göstergelerle değil, karakterleri ve sorumluluk bilinciyle ölçmeyi öğretiyor. Gençlerimize de kendilerini sanal dünyada değil, gerçek hayatta inşa etmeleri gerektiğini kavratmalıyız.
Devirler veya dönemler arası mukayeseler yapmanın bir faydası yoktur. Ders ve ibret çıkarılması için veya tecrübe edindirme kabilinden yeri geldiğinde bu yönteme başvurulabilir. Ancak ikide bir ‘bizim zamanımızda böyle miydi? Bizler şöyle şöyle yapardık. Büyüklerimizin yanında şöyle davranırdık. vb.’ söylemler kimi zaman ters tepebilmekte ve kuşaklar arası diyalog ve irtibatı zayıflatabilmektedir.
Diğer taraftan bugünün gençlerini geçmiş nesillerle kıyasladığımızda, onların çok daha yoğun bir akademik ve mesleki rekabet ortamında yetişmekte olduklarını görürüz. Üniversite sınavları, gelecek kaygısı, işsizlik korkusu, gençler üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Oysa Resûlullah (sas) gençlerin sadece meslekî başarılarına değil, ahlakî ve insani gelişimlerine de önem vermiştir. Örnek verecek olursak Hz. Ali henüz çocuk yaşta İslam’a girmiş, ilerleyen yıllarda büyük bir lider ve bilge olarak ümmete hizmet etmiştir. Gençlerimize sadece kariyer hedefleri değil, manevi ve insani değerleri de kazandırmalıyız.
Kendi geçmişlerine ve büyüklerine vermeleri gereken değeri, bizzat onlara rol modeli olarak hayatımızda göstermeliyiz. Bunun üstüne onlara verilen dengeli ve ölçülü kıymet de bu hususta motive olmalarını kolaylaştıracaktır.
Genç demek hazine anlamına gelir. Bu hazine iyi değerlendirilmelidir. Yetişkinlerin kendi hazinelerini ne derece değerlendirdikleri, iyisiyle kötüsüyle, geçmişte kalmıştır. Ancak gençlerimizin bunu iyi değerlendirmesi için onlara yardımcı olmamız gerekir.
Gençlere kıymet vermek her istediklerini yerine getirmek değildir. Onların bir duygu dünyası var. Teknoloji çağında ‘dijital bir bombardıman’ altında olan yavrularımızı dijital dünyanın zararlarından koruma noktasında, onlarla iş birliği yapmalıyız.
Günümüzde bazı aileler, çocuklarına nasıl davranacakları konusunda ikilemde kalmaktadırlar. Bazen tamamen kendi hallerine bırakmakta, kimi zaman da aşırı baskı uygulamaktadırlar. Bazen de ‘çocuğumun biraz üzerine gitsem -Allah muhafaza- intihar eder mi?’ diye düşünmektedirler. Bu durum bizler için gerçekten çok zor. Zira intihar oranlarının yükselmiş olması ve gencecik evlatlarımızın intiharları bizi kahretmektedir. Tesellisi çok zor olan bu hususta, hepimizin kafa yorması lazım. En başta anne-babalar olmak üzere eğitimciler, din görevlileri vb. her kesimin elini taşın altına koyması lazım.
‘Ben çocuklarım için yaşıyorum’ felsefesi yanlıştır. Zira bizim dünyaya gönderiliş amacımız Allah’a kulluktur ve bu çerçevede bir imtihanı vermeye çalışıyoruz. Bu söz belki de duygusalca, maksadını aşan bir şekilde ağızlardan çıkmaktadır. Ama şu bir gerçektir ki, geleceğe yönelik maddi bütün yatırımlarımızda genellikle çocuklarımızı düşünerek adım atarız. Peki manevi yatırımlar üzerinde niye hiç düşünmüyoruz. Evlatlarımız için neden manevi yatırımlara el atmıyoruz? Rabbim bu konuda da bize şuur ve iz’an versin.
Bugünkü gençlere baktığımızda sadece ‘gençler ayrı bir dünyada, sorumluluk duyguları gelişmiyor, onlara hava hoş, ah keşke gençliğime geri dönebilseydim’ diye düşünmek yerine şöyle demeliyiz: Geleceğin toplumu, 10-15 yıl sonranın ana-babaları, yarının memuru-çalışanı, bu gençler. Geleceğe doğru yürürken ve onları müstakbele hazırlarken acaba doğru yol ve yöntemleri kullanıyor muyuz? Muhtemel olumsuzlukların faturasını olduğu gibi onlara kesme kolaycılığına mı kaçacağız? Yoksa hep beraber doğru bir istikamete yönelik rollerimizi mi oynayacağız?
Gerçek gündemimize almaya değer bir konu değil mi sizce?