İnsanlar arası ilişkilerde güçlü tutulması gereken bazı duygular vardır. Örneğin merhamet duygusu hem insanî hem de İslam’ın çok önemsediği ve geliştirilmesini istediği bir duygudur. Müslümanlar yaşadıkları yerlerde ‘merhamet boruları döşeyerek’ sevgi medeniyetini inşa etmişlerdir. Şüphesiz ki bu konuda ve her konuda örnek aldıkları zat, üsve-i hasene olan yani en güzel örnek olan Hz. Muhammed’dir (sas).
Merhamet kavramı sadece hikayelerde işlenecek, yalnızca anılarda anlatılacak bir duygu değildir, olmamalıdır. Merhamet; dinamiktir, canlıdır. Nitekim Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm de bu kavrama önemli görevler yüklemektedir. Çünkü merhamet kavramı, diğer birçok Kur’ânî kavram gibi fonksiyonel ve pratik tezahürleriyle incelenmesi gereken bir kavramdır. Ahlakî olarak bizde bulunması gereken ve Yüce Yaratan’ın rahmetinin tecellisi olan merhamet duygusunun hayata yansıması, yani bazı pratiklerinin bulunması gerekir.
Merhamet duygusuyla çok yakından ilgili bir duygu vardır: Empati. Empati, genelde karşıdakini anlama süreci şeklinde ifade edilir. Başka bir ifadeyle kendini başkasının yerine koymadır. Merhamet yüklü bir kalp, ancak, kendini başkasının yerine koyar. Onu anlamaya çalışır. Onun yaşadığını hissetmeye uğraşır. Bu, çok insanî ve İslamî bir erdemdir.
Rahmet Elçisi (sas) Peygamberimiz de empati duygusu üzerinde durmuş, yaygınlaştırılmasını tavsiye etmiştir. O (sas) şöyle buyurur bir hadisinde: “Kendiniz için istediğinizi mü’min kardeşiniz için istemedikçe mümin olamazsınız” (Buhârî, “İman”, 7). Empati duygusunu bu cümleden daha güzel ifade edecek cümle yoktur herhalde. Empatiyle ilgili elbette başka hadisler de bulunmaktadır. Ancak, mezkûr hadis konuyu çok güzel özetlemiş ve formüle etmiştir.
İyilikleri yaymanın, kötülüklerden kaçmanın en güzel yollarından biri empatidir. İnsanca, Müslümanca bir hayat sürmenin kilit kavramlarındandır, empati. Çocuk terbiyesinde empati gereklidir. Gençlerle iletişimde empati lazımdır. Komşularla ilişkilerde empati önemlidir. Kadınlara karşı iletişimde, eşlere karşı muamelede, yabancılarla ilişkide, hep empati duygusu önemini hissettirir. Engelliler söz konusu olduğunda ‘aslında her birimiz bir engelli adayıyız’ düşüncesi empati hissinin bir eseridir. Fakirlere yönelik ‘imtihan dünyasındayız, hepimizin başına gelebilir’ duygusu empatiye işaret eder. Hastalara, yaşlılara vb. yönelik davranış tarzımız bizim empati duygusuna ne kadar sahip olduğumuzla alakalıdır.
Empati bulutlarının üzerinde gezdiği bir toplum geleceğe umutla bakabilir. Aklımızdan geçirdiğimiz her günah veya kötülükle ilgili kısa süreli bir empati ‘işlemi’ bizi o şerden uzaklaştırabilir. Müslüman kardeşimize veya herhangi bir insana yöneltmemiz muhtemel olan bir kötülük, empati duygusuyla engellenebilir.
‘Kendisini bilen Rabbini bilir’, düsturunca önce Rabbimizle münasebetimiz iyi olsun istiyorsak kendimizle barışık olmalıyız. Kendimizle barışık olmak istiyorsak -ki huzurun başladığı yerdir- ailemizle iyi olmalıyız. Bir baba, bir anne, bir evlat olarak rolümüzü iyi oynamalı, görevimizi bihakkın yerine getirmeliyiz. İyi bir aile olmak istiyorsak çocuğumuza, gencimize sahip çıkmalı, ona kıymet vermeli, bunu ona hissettirmeliyiz ki sorumluluk sahibi, duruşu olan, kişilikli ve ahlaklı olsun. Ailede sağlayacağımız bu güzel erdemlerin topluma sirayet etmesini istiyorsak, sözden ziyade fiiliyatımızla yani davranışlarımızla örnek olup, temiz bir toplum, ahlaklı bir nesil, imanlı bir gençlik, mesuliyetini müdrik bireylere zemin hazırlama adına Nebevî ilkeleri ve İslamî öğretileri bilmeli ve yaşamalıyız. Bunun da en kestirme yollarından birisi -emin olun- empatidir.
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU