Altı kardeşli geniş bir ailede büyüdüm, üzerine bir de babaanne, dede, amcalar ve kuzenler de eklenince oldukça kalabalık bir nüfusa ulaşıyorduk. Evimiz topraktı, tavan muşambayla kaplıydı. Yer yer fareler dolaşırdı tavanda ancak her şeye rağmen neşeliydik, mutluyduk, huzurluyduk. Evimize haftanın bir günü para varsa meyve alınırdı. Meyve dediğime bakmayın elma ve portakaldan ibaretti. Ancak o meyveyi yemenin de bir kuralı vardı. Büyük annem çocukları karşısına alıp sorardı:
Elma mı istersin yoksa portakal mı?
İkisini seçme şansımız yoktu. Biz de ablam ile plan yapardık. Birimiz portakal seçer diğerimiz elma seçerdi. Daha sonra seçtiklerimizi ikiye böler ve paylaşırdık. Böylece hem elma hem de portakal yemiş olurduk.
Bugün yaşım 36 hayatım boyunca ne o portakaldan güzel bir portakal yedim ne de o elmanın tadını unuttum.
Biz o gün anlamıştık paylaşmanın tadını!
Peki yeni nesil nasıl? Kısaca bakalım mı: Bir elinde telefon, diğer elinde tablet, önünde kumanda, annesi yemeğini ağzına sokmak için zorluyor. Odası oyuncak dolu. Hiçbir şeyin eksikliğini hissetmiyor. Evine gelen arkadaşı yüz adet oyuncağından birine dokunsa başlıyor çığlık atmaya…
Siz söyleyin suçlu o çocuk mu?
Bence değil, çünkü çocuklarımızı tamahkar yetiştiriyoruz. Ahlaksız yetiştiriyoruz. Her şeyin en güzelini yedirip içiriyoruz ancak beden sağlığı bozuk, psikolojisi bozuk, ahlakı bozuk. Sonra dönüp nasıl bu hale geldik diye soruyoruz.
Bu çocuk intihar ederse de şaşırma, anne babasına işkence ederse de!
Geçen hafta Kuran-ı Kerim’i tekmeleyen çocuk videosu yayınlanmadı mı, biz nasıl olur ya demedik mi, dedik ama dememeliyiz çünkü biz o hale getirdik.
Kimse beni yanlış anlamasın ben sadece anne babaları suçlamıyorum, sistemi kökünden eleştiriyorum.
İsraf, gösteriş ve riya hayatımızın her zerresine adeta sinmiş. Güvensizlik, saygısızlık, ahlaksızlık hayatımızın bir parçası olmuş. Yolculuğa çıkarken yanımıza silah alıyoruz. Yatmaya giderken kapılarımızı kilitliyoruz, evdeyken çekmecelerimizi kapatıp önemli eşyalarımız için özel kasa satın alıyoruz. Eşimize, çocuklarımıza, komşumuza güvenmiyoruz.
Bakın size bitirmeden geçen gün yaşadığım bir anımı anlatayım: Ankara’da okula giderken yanımdan ismini vermek istemediğim bir protokol aracı geçti. Devlet büyüğünü gördüm daha sonra arkasından gelen konvoy araçlarını saymaya başladım. İnanılacak gibi değil tamı tamına yirmi beş adet araç geçti. Şimdi bunun açıklaması ne olabilir?
Güvensizlik mi, İsraf mı, Gösteriş mi ben bilmem adını siz koyun.
Yazıklar olsun dedim, bu milletin paraları haram zıkkım olsun!
Son olarak %95’i Müslüman bir ülkeye Necip Fazıl’ın bir sözünü söylemek istiyorum:
Namaz Camiden Çıkınca, Hac Mekke’den Dönünce, Ramazan Oruç Bitince Başlar.
Sağlıcakla kalın dostlar, Allah hepimizi ıslah etsin bir an önce…