Yüce Allah, tevhid dinini akıl sahibi insanlara tebliğ etmeleri için Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar birçok peygamber göndermiştir. Bu peygamberlerden birisi de Hz. Nûh’tur. İbn Cerîr’in naklettiğine göre, Hz. Nûh’un doğumu, Hz. Âdem’in vefatından 126 yıl sonra olmuştur. O, 350 yaşında iken peygamber olarak gönderilmiştir. Bu konuda başka görüşlerde ileri sürülmüştür. Tufandan sonra 350 yıl yaşadığı söylendiği gibi, onun peygamber olarak gönderilmeden önce, gönderildikten sonra ve tufandan sonra olmak üzere toplam 950 yıl yaşadığı da söylenmiştir.
Nitekim Hz. Nûh, uzun süre putperestleri Allah’ın dinine uymaya çağırmış ancak sürekli reddedilmiştir. Yüce Allah’ın buyruğu üzerine Hz. Nûh, kavminin alaylarına rağmen büyük bir gemi yaptı ve gemiye çifter çifter olmak üzere her hayvan cinsinden ikisini yerleştirdi. Sonunda gökten yağmur yağıp yerden sular fışkırınca Hz. Nûh, beraberindeki sekiz, bazı görüşlere göre seksen kişi ile birlikte gemiye bindiler. Yeryüzünü su kaplamış ve inkarlarında ileri gidenler suda boğulmuşlardı. Gemi, uzun bir zaman suyun üzerinde kalırken Allah’ın emri ile; “Ey yeryüzü! Suyunu yut. Ey gök! Suyunu tut’ denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdi’ye indi ve ‘Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun’ denildi”( Hûd, 11/44)
Hz. Nûh’un gemisinin Ağrı dağına indiği yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Bu konuda hem klasik islam kaynaklarında hemde çağdaş dönemde yapılmış olan bilimsel araştırmalarda yeterince delil mevcuttur. Tefsir, Hadis ve İslam Tarihi kaynaklarının hiç birinde Ağrı sözcüğü geçmez. Bu konudaki bütün rivayetler, geminin Cudi dağına indiğini desteklemektedir. Biz burada konuyu sadece Kur’an bazında ele alarak tefsir kaynaklarında geçen rivayetleri ele alacağız. Kadim tefsir alimlerinin Hud suresinin 44. “Gemi Cûdi’ye indi” ayetine yapmış oldukları tefsire göz atmak yerinde olacaktır.
Meşhur tarih alimi İbn Kesîr şöyle demiştir; “Gemi Cûdi üzerine durdu. Mücahit: “O, Cezîre’de bir dağdır” demiştir. Katade: “Allah Nûh’un (a.s.) gemisini Cûdi’nin üzerinde ibret ve ayet olarak bıraktı” demiştir. Dehhak ise: “Cûdi, Musul’da bir dağdır” demiştir. İbn Ebî Hatim uzun bir rivayetle şöyle demiştir; “Zir b. Hubeyş’i Kinde (Şam yolu üzerinde bir yer) kapılarından girdiğin zaman sağdaki zaviyede namaz kılarken gördüm. Ona, Cuma günü burada çok namaz kıldığını sordum. O da ‘Bana ulaştığına göre Nuh’un gemisi burada demirlemiş (durmuş), dedi’”. İkrime’den rivayet edildiğine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Allah onu (Gemiyi) Cudi’ye çevirdi, onun üzerinde karar kıldı.” Nûh Peygamber suyun çekildiğini anladı ve Cûdi’nin eteklerine indi. Orada bir köy yaptı, ona seksenler adını verdi.” Katade şöyle demiştir: “Receb ayının onunda gemiye bindiler, yüzelli gün yürüdüler. Gemi Cudi dağının başında bir ay durdu. Gemiden çıkışları Muharremin onu Aşûre günü idi. Bu konuda bir de merfu hadis vardır. Onlar o gün oruç tuttular.”
Tarihçi Taberî söz konusu ayet hakkında şöyle demiştir; “Gemi Cûdi üzerine kondu. O, büyük bir dağ olup Musul ile Cezire bölgesinde bir yerdedir.”
Tarihçi İbn Ebî Hatim er-Râzî, konu hakkında şöyle demiştir; “Gemi Cûdi dağı üzerine durdu. O Cezire bölgesinde bir dağdır.”
Sâlebî de konu ile ilgili şöyle demiştir; “Gemi Cûdi’ye indi. O Musul’a yakın bir bölgededir.”
Vahıdî ise mezkûr ayet hakkında şöyle bir tefsir yapmıştır: “İbn Abbas ve Müfessirlerin çoğu dedi ki: Nûh’un (a.s.) gemisi Cûdi isminde bir dağa indi.
Ünlü Müfessir Nesefî, geminin Cûdi dağına indiği, bu dağın Musul’a yakın bir bölgede olduğunu rivayet etmiştir.
Tefsirci Salêbî “Gemi Allah’ın emri ile Cûdi üzerine oturdu” derken Zeccâc da “Cûdi Amid’e (Diyarbakır) yakın bir yerdedir.” Demiştir.
Son dönem Müfessirlerden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Hak Dini Kur’an Dili’nde ayeti tefsir ederken Cûdi dağı hakkında şunları söylemiştir; “Cudi: Engince bir dağdır ki, Musul dadır denilmiş, aynı zamanda El-Cezîre'de, Âmid'de, Şam'da denilmiş. Ebu Hayyan diyor ki, Cezire'de veya Âmid’dedir denilmesi Musul'a yakınlığı dolayısıyladır.” Bu rivayetlerin hepsi Cudi dağını işaret etmektedir.
Yine son dönem alimlerinden Mevdûdî, Cudi dağı hakkında şöyle bir ifadede bulunmuştur: “Kur'an'a göre gemi, Doğu Anadolu'da (eskiden) Cezire-i İbn Ömer olarak anılan bölgenin Kuzeydoğusunda bulunan Cûdi Dağı'nın üzerine oturmuştur. Fakat Kitab-ı Mukaddes'e göre geminin oturduğu yer Ararat (Ağrı) dağıdır. Kadim tarihler de geminin oturduğu yerin Cûdi Dağı olduğunu teyid etmektedirler. Sözgelimi M.Ö. 250 yıllarında yaşamış olan Babil kentinin dini lideri Berasus Keldanilerle ilgili tarihinde Hz. Nûh'un gemisinin Cûdi Dağı üzerine oturduğunu söylemektedir. Aristo'nun öğrencisi Abydenus ise aynı rivayeti teyid etmekle kalmaz, aynı zamanda kendi çağındaki birçok Iraklının geminin parçalarına sahip olduklarını, bu parçaları batırdıkları suları da hastalara şifalı su olarak içirdiklerini yazar.”
Zikretmediğimiz bir çok tefsir kaynağının müellifi, yukarıdaki bilgilerin ya aynısını yada bir benzerini söylemişlerdir. Cûdi Dağı Türkiye’nin Güneydoğusunda, Irak sınırına yakın bir yerde bulunan Şırnak İline bağlı bir dağdır. Kürtçe adı “Heştiyan” (Seksenler) olan Şırnak’a bağlı çok yakın bir köy vardır. Şuan ismi “Yoğurtçular Köyü” olarak değiştirilmiştir. Hz. Nûh’a ait olduğu iddia edilen on metrelik uzunlukta bir mezar da Şırnak’ın Cizre İlçesinde bulunmaktadır. Bir rivayete göre de Cizre’deki türbe yeri makam olup Hz. Nûh’un gerçek türbesi Mekke’dedir. Ezrâki Ahbâru Mekke eserinde Hz. Nûh’un Mekke’de vefat ettiğini ve kabrinin Zemzem ile Hacerulesved Rüknü arasında olduğunu söylemiştir. Heştan bir diğer adıyla Heştiyan köyü Cûdi dağının eteklerinde yer almaktadır.
Taberi’nin bildirdiğine göre Hz. Nuh, su çekilinceye ve gemi Cudi dağı üzerinde iken gemiye binişlerinin üzerinden geçen altıncı ayın on yedisinde Karda’da karar kılıncaya kadar gemide kaldı. Hz. Nuh gemiden çıkınca, Karda bölgesinde bir ikamet yeri edindi. Burada Semanin (Heştan yada Heştiyan) adında bir köy kurdu. Zira gemide bulunan seksen kişiden her birine bir ev kurmuştu.” Şuan bu köy Yoğurtçular Köyü adını almış olup kürtçe ismi Seksenler manasındaki Heştan’dır. Tarihçi Yâkuti Semanin Köyünün Musul’un üst tarafında, İbn Ömer Cezire’sinin yakınındaki Cûdi dağının yanındaki bir beldecik olduğunu söylemiştir. Bu rivayet, Hz. Nûh’un kurmuş olduğu köyün şuan ki “Yoğurtçular Köyü” mevkiinde kurulduğunu göstermektedir. İbn Habib, İbn Kuteybe, İbnü’l-Esir, bu yerin kendi zamanlarına kadar Sûk-ı Semânîn (Semanin Çarşısı) adıyla mevcut olduğunu söylemişlerdir. Mesûdî de dağ eteğinde kurulmuş bu yerin kendi zamanın kadar sadece Semanin adıyla anıldığını bildirmektedir. Yâkut Hz. Nuh’un orada bir cami yaptığını söylemiştir.
Cûdî Dağı, dinler tarihi ve bilhassa İslâm dini bakımından önemlidir. Zira Kur’an’da Hz. Nûh’un gemisinin tûfandan sonra Cûdî Dağına oturduğu belirtilmektedir. Bu konudaki âyetin meâli şöyledir: “Ey arz, suyunu yut ve ey gök -suyunu- tut! denildi. Su azaldı, iş bitirildi. Gemi Cûdî üzerine oturdu” (Hûd 11/44). “Rrt” kelimesinin Kitâb-ı Mukaddes yazarlarınca yanlış seslendirilmesi sonucunda ortaya çıkan Ararat kelimesi hatalı yorumlanmış ve Hz. Nûh’un gemisinin indiği yer olarak Ağrı dağı gösterilmişse de bunun gerçeğe uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Zaten onuncu yüzyıla kadar birçok Ermeni müellifin ve daha başkalarının eserlerine dayanarak Ağrı dağının tûfan ile münasebeti bulunmadığını oldukça büyük bir katiyetle tesbit etmek mümkündür. Eski Ermeni rivayetlerinde Hz. Nûh’un gemisinin bir dağ üzerine oturduğu hakkında hiçbir mâlûmat yoktur. Hz. Nûh’un gemisinin Masik dağı zirvesine oturmasına dair 21 ve 22. yüzyıllarda Ermeni edebiyatında yer alan bilgiler ise Avrupalıların Tevrat’taki ifadeyi yanlış tefsir etmelerinden kaynaklanmaktadır. Esasen Ağrı dağı çok yüksek ve sarp olup insan hayatı için önemli olan su, ağaç, barınacak yerler vb. imkânlardan yoksundur. Bu sebeple geminin oraya inmesi mümkün görünmemektedir. Cûdî dağında ise barınacak birçok mağaranın mevcudiyeti, tepesinin geminin inişine uygun bir yüzey oluşturması ve beslenme imkânlarına sahip bulunması, geminin oraya inmesi için yeterli ipuçları vermektedir.
Gerek Cûdî dağının yapısı gerekse konuyla ilgili tarihî bilgiler, Kur’an’da geminin “üzerine oturduğu” bildirilen Cûdî dağının bu dağ olduğu şeklindeki kanaati destekler mahiyettedir.
Dr. Öğr. Üyesi Veli TATAR