Yeni neslin yaşamın özünden çok uzakta yaşadığını görünce onlar adına çok üzüldüğümü hissediyorum.
Günümüz dünyasındaki bireysel ve materyal bir yaşamın tamda ortasında kaldılar. İşin kötü tarafı ise; teknoloji ve bireysel özgürlüklere sahip olduklarını düşündüklerini sanarak, çok şanslı olduklarını dile getiriyorlar.
Her şeyi o kadar çok çabuk tükettiler ki; duygu olarak 80 yaşını dahi geçtiklerinin farkında bile değiller. Yeni nesille yaşıtlarımızı karşılaştırdığım zaman, bizim neslin hatta bizden önceki bütün nesillerin çok şanslı olduklarını net
bir şekilde dile getirebilirim. Yeni nesil aslında yaşamı hissetmediler. Ve hiçbir şey yaşamadan çok şey yaşadıklarını düşünüyorlar. Mesela; elbiseleri ve üzerleri kirlenmeden eve gittikleri bir çocukluk geçirmedikleri için çok şey kaybettiler. Okula giderken öğrencilerin ayak izleriyle oluşan patika toprak yoldan okula gittikleri bir
günleri dahi olmadı. Sabah evden çıkarken annelerinin saç ekmeği arasında onlara yaptıkları yemeği yolda yürür bir vaziyette tüketmediler. Okulun ilk ders saatine saatler kala
okulun kapısına gelip kalbini çalan kızı bir defa
görebilmek için bekleyebilecek kadar âşık olmadılar. Sevdiği kızın, ona okulda masum bir şekilde günaydın deyişiyle, kızın ona âşık olduğunu düşünecek kadar saf ve temiz bir kalbe sahip olmadılar. Yeni nesil çok şey yaşamadı ve birçok şeyi tükettiler.
Mesela; gerçek dostluğun sosyal medyada bir takip ya da beğeni değil de her koşulda yanlarında olacak kadar asil dostluklar yaşamadılar. Onları asla yadırgamıyorum. Hepsini de bir öğretmen olarak gücümün ve kalbimdeki
samimiyetin yettiği kadar sevmeye çalışıyorum. Fakat onlar adına üzülecek kadar benden önceki neslin öğretmenlerinden öğrendiğim insanlıkla yine bir öğretmen olarak onlara en azından sevginin ne kadar değerli olduğunu aşılamaya çalışacağım. Bunu sosyal medyada bir beğeni ile değil, kalplerine yakın durmaya çalışarak yapacağım.