Prof. Dr. İbrahim BAZ-Şehrimizi Tanıyalım...

Prof. Dr. İbrahim BAZ-Şehrimizi Tanıyalım...

CUDİ'YE BAKIŞ

CUDİ'YE BAKIŞ

Cudi’yi görürsünüz yüzünüzü her güneye döndüğünüzde Şırnak’ta. 
Namaz kılarken kıbleniz tam da Cudi’dir. Cudi’nin kalbi olan Sefine… 
Şırnak’ta yaşayan herkesin can yoldaşı, hayat arkadaşıdır Cudi. 
İnsan annesinden, babasından, kardeşinden, arkadaşından, yârinden, yâreninden, hatta eşinden ve çocuklarından daha çok görür Cudi’yi. 
Üstelik kimi dostlar gibi öyle gidip gelmez bir yerlere Cudi. Vefalıdır…
Her gönlün eşiğinde, her gözün kirpiğinde hazır bekler Cudi. 
Her kulağa bir söz söyler tarihin derinliklerinden aldığı nefesle. 
Her kalbe ayrı yaslanır. 
Kurtarır ve yeniden kurar eteğinden tutanı… 
Her kalbi ayrı besler.
Cudi cömerttir, berekettir… 
Dört mevsim dosttur Cudi, kendine yönelip bir bakana, kendine doğru bir adım atana. 
Zamansız olsa da Cudi, ona en çok baharda bakmalısınız. 
Kıştan kalma karlar, dağın zirvesinde bir fılorasan lamba gibi yanar ay ışığı altında gecelerde. Bir gelinin üzerinde beyaz bir bluz gibi görünür gündüzlerde.
Mayıs ayının sonlarında tepeden tırnağa cennet gibi yeşillenir ve davet eder sizi; 
“Gel sarıl bana, ben de sana bolluk ve bereketimden sunayım…” der. 
Bahar geldiğinde Cudi’ye, güller ve laleler açar eteklerinde. Sümbüller ve sosinler renklenir göğsünde… 
Papatyaların her türü sırayla kendini gösterir gelenlere. 
Kekikler kokularını salar dört bir yana. Işgınlar boy salar görülmek için. 
Ceylanlar dört yana koşuşur durur. 
Tuşimiya vadisindeki dağ keçileri kayaların kıyılarında sohbet eder ürkek ürkek bakışarak. 
Derdi olan ve içi ağlayan kim varsa, sükunete erdirir Şah köyündeki çağlayan. 
Pınarlar berrak kar suları sunar buz gibi. Gunde Ramo’nun üzerindeki Keniya Cin bile kendini gösterir. 
İlk yaratılışın başlaması yahut tufandan sonra yeniden dirilişin gerçekleşmesini görürsünüz Cudi’de bahar mevsiminde. Su ve sıcak…
Su ki hayat verir, büyütür; sıcak ki pişirir ve olgunlaştır.
Bunu en çok Bespin ve Şah köylerindeki üzüm, nar ve incirde görürsünüz yaz geldiğinde…  
Gel gör ki insanın gençlik günleri gibi hızlı geçer Cudi’de bahar. 
Bir göz açıp yummuş gibi. 
Bir güzel düş görmüş gibi…  
Sonunda yaz gelir ve yeşil gelinliğini çıkararak tepeden tırnağa sararır Cudi. 
Arada meşelikler bulunmasa, sarı bir tufan dalgası gibi görülür uzaktan. 
Çiçekler solar, otlar sararır ve kurur. 
Cırcır böceklerinin sesi sarar dağın dört bir yanını. 
Güneş sanki tufandan kalan ıslaklığını kurutur dağın. 
Kurak ve sıcak hüküm sürer dört bir yanda. Ama yine de Cudi’nin bereketi bitmez.
Cufane’den çıkan berrak kaynak suyu bir dereye dönüşerek Cudi’nin kuzey eteklerinden dolanır vr Şah köyünün altından Şah çağlayanı ile birleşir. Nerdüş denilen bir dereye dönüşür ve usul usul akar Irak’a doğru… 
Her ne kadar Nehr-i Düşe terkibinden geldiği rivayet edilse de Nerdüş, Akadça bir kelimedir ve Kürtçe zelal kelimesiyle ifade edilen berrak anlamına gelir. Saf ve duru…
Nerdüş, kendi sahilini yeşertir ölüm sıcağında bile… 
Zor zamanda bile umut aşılar…
Yazdan sonra güz gelir… 
Kadim zamanlardan kalma zeytin ağaçları meyvelerini sunar. 
Sararmış yapraklar toprağa tohum olur. 
Kuraklıktan yanan dağın duası kabul olur ve başında dolaşan bulutlar bereket boşaltır dağın kurumuş dudaklarına can vermek için. 
Şimşekler çakar karanlıkta yolunu şaşıranlara yol vermek için. 
Ve bir gün yeniden baharın geleceğini söyler düşen her damla, kuru toprağa. 
Nefes verir. Kan olur. Can suyu olur. 
Ağaçlar üstünü çıkarır ve kış gelir yeniden bahara hazırlamak için Cudi’yi. 
Karlar toprağı mayalar tane tane düşerek. 
Soğuk ve yaş sarar toprağı. Soğuk tohumları dondurur bozulmasın diye, yaş ise hayat bahşeder… 
Hasılı hangi mevsimde bakarsanız bakın Cudi’ye, sizi derin bir tarihe alır görür ta tufana kadar uzanan.
O an kapatın gözlerinizi ve kulaklarınıza verin kalbinizi. 
Belki tufandan kalma dalgaların sesi gelir kalbinizin kıyılarına.
Usul usul döverek kalbinizi, size yerinizi hatırlatır belki.
 Ve kalbinizin gözü görüyorsa bir nebzecik, Cudi ibret olur.
İbret alana, Cudi rahmet olur.
En çok kalbinizden bakmalısınız Cudi’ye. Kalbinizle…
Ama kalbimle göremiyorum diyorsanız eğer, Şırnak’ta yüksek bir yere çıkıp bakmalısınız. 
En güzel görüldüğü yer, Şırnak’ın sırtını yasladığı Namaz Dağı’nın zirvesidir. 
Her ne kadar kendisi görülmese de Bespin’den başlayıp batıya doğru ağır ağır bakmalısınız Cudi. 
Güneşin doğudan batıya hareket etmesi gibi. Sabit gibi görünen ama hareketli bir bakış.
Önce Der-i Çil Mer kapısının olduğu yere bakmalısınız göremeseniz de…  
Sonra Cudi’nin kalbi olan Sefine’ye… 
İşte tam da orada bakışınızı dondurup derinlere daldırmalısınız. 
Sonra Lave Garip’in mezarına doğru bakmalısınız Spindaruk köyünün üstündeki.  
Taki Kasrik Boğazı’na geldiğinizde bitmeli bakışınız Cudi’ye.
Ağır ağır süzerek. 
Adım adım gezerek.
Ta yürekten sezerek.
Çünkü Cudi, yılmadan ve yorulmadan, zamansız ve mekânsız olarak size bakıp, sizi kendisine davet ediyor. 
Bereket ve kurtuluşa…
Cudi’ye bakış bir gönül çarpıntısıdır…
Çarpık ilişkiler ağında çaresiz kalmış, dara düşmüş ve dağılmış ruhlar sükûnet ararken, gözler bir sabit tutanak ve sağlam bir dayanak ararken bir dağa bakar. 
Dağ sabittir ve sebatı öğretir insana çünkü. 
Sabrı ve mücadeleyi öğretir…
Vaz geçmemeyi...
Ve Cudi gibi tanrı misafirlerini ağırlamayı…
İşte bundan olsa gerek gözler bir dağa baktığında dinlenir, ruhlar sükûnet bulur, kalpler sebat etmeyi öğrenir…
Dağ gibi adam olmayı…
Sonra hep merak uyandırır dağlara bakmak, dağın ardını düşündürerek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. İbrahim BAZ-Şehrimizi Tanıyalım... Arşivi