Koyun Can Derdinde Kasap Et
Yaklaşık 1,5 milyon insan hâlâ çadırlarda yaşamakta, binaların altından çıkarılamayan canlarımız var, ekonomik kriz her ne kadar konuşulmasa da evlerde tüm acılarıyla hissedilmekte, milletin acısı tüm sıcaklığıyla devam ediyor…
Depremden sonra insanlar anasız, babasız, evlatsız, eşsiz kaldılar…
AK Partililer öldü, CHP’liler öldü, MHP, HDP ve İYİ Partililer de öldü…
Yaşlılar, gençler, çocuklar, dindarlar ve ateistler…
Zenginler, fakirler, kibirliler, mütevaziler, ağalar ve paşalar…
Eviyle, arabasıyla, parasıyla, boyu posu ve güzelliğiyle övünenler de…
Ama her şeyden öte insanlık öldü bu depremde…
İnsanlığın ne zemin etüdü yapılmıştı ne kolonları sağlamdı ne de çimentosu yeterince konulmuştu.
İnsanlık nasıl öldü biliyor musunuz?
Zavallı depremzedeler canlarını kurtarmak için kaçarlarken 3-4 kat artan kiralarla karşılaşırken,
Yıkılmak üzere olan binasına bir teyze yastık yorgan almak için girerken,
Marketlerden çamaşır makineleri, buzdolapları talan edilirken,
Yardım tırlarının önü kesilerek talan edildiğinde,
Kimse yok mu? diye aşağıdan gelen bağırmalara yukarından müdahale edilemezken,
Ve en önemlisi ateş düştüğü yeri yakmaya devam ederken bir muhalefet partisi liderinin
“Ben kumar masasında oturmam!” demesiyle öldü.
Masanız da şımarıklığınız da akılsızlığınız da sizin olsun. Ne yeriydi bu gündem değişikliğinin ne de zamanı. Hazır tüm kamuoyu deprem bölgesine odaklanmışken, oraların dertleri ile dertlenmişken, gündem bu büyük acılara rağmen tüm hızıyla tekrar seçime yöneldi.
Aşk olsun sana Meral Abla yakışmadı bu.
Son dönem konuşmasında “Alkış istemiyorum” diyen Kılıçdaroğlu bugün meclis konuşması yaparken salon alkışlarla inledi.
Sana da aşk olsun Kılıçdaroğlu hiç zamanı değildi.
Platon’un çok anlamlı bir sözü vardır: “Akıllı konuşur, zira söylemek istedikleri vardır. Akılsız konuşur, çünkü kendisinin bir şeyler söylemek zorunda olduğunu zanneder.” Bence artık konuşacak bir şeyiniz yoksa uzun bir süre konuşmayın. Yarın masa yeniden dağılsa da şaşırmayız, istifalar gelse de.
Kısa bir hikâye ile yazımı bitireyim:
Ağa uşağını yanına alır ve traktörüne binerler. Şehre gitmek için yola koyulurlar. Yolda canı sıkılan ağa, uşağıyla şakalaşmaya başlar. Uşağına yol kenarında gördüğü tezeği göstererek;
“Bunu yersen bu traktörü sana vereceğim” der.
Uşak, hayalinde bile bir daha böyle bir traktör göremeyeceğini düşünerek gözlerini ve burnunu kapatıp bir oturuşta tezeği yer. Ağa sözünden dönemez ve traktörü uşağa vermek zorunda kalır. Dönüş yolunda ağanın morali çok bozuktur; çünkü gül gibi traktör elden gitmiştir. Uşağın da morali bozuktur çünkü bu traktörü nasıl aldığını köylüye anlatsa rezil olacaktır.
Dayanamamış ağaya dönmüş:
“Ağam şu yol kenarındaki tezeği yersen sana bu traktörü geri vereceğim.”
Ağanın da beklediği böyle bir fırsatmış ve hemen oturup tezeği yemiş. Daha sonra traktörüne binip yola koyulmuşlar. Köye yaklaşırken uşak ağaya sessizce:
“Köyden çıkarken traktör senindi. Köye gidiyoruz traktör yine senin. Peki ağam biz bu boku niye yedik?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.