Adam telefoncuya gidip borç harç son model bir telefon almış, ardından telefonu cebine koyup arkadaşlarının yanına gitmiş, telefonun cebinde olduğunu unutan adam hızla sandalyeye oturmuş ve ‘Çat’ diye bir ses duymuş o an telefonun arka cebinde olduğunu fark etmiş ve şöyle bir tepki vermiş:
“İnşallah kırılan belimdir!”
Şimdi sorarım size dostlar: Biz bir şeylere sahip miyiz, yoksa sahip olduğunu düşündüğümüz şeyler mi bize sahip?
Kimimiz bir arabaya, kimimiz bir eve, kimimiz bir cep telefonuna, kimimiz herhangi bir metaya, kimimiz de bunların hepsine aitiz!
Sistem tüm gücüyle bizleri aptallaştırmak, apolitik hale getirmek ve otomatlaştırmak için uğraşıyor. Tek tipleştirilmişiz. Teknolojik gelişmelerden yararlanmak için adeta yeniden kurgulanıp makine-insana dönüştürülüyoruz. Tek hedefimiz gayemiz sosyal medyada gördüğümüz nesnelere sahip olmak.
Herkes hayatının her anını sosyal medyada paylaşarak, ölümsüzleştirmeye çalışarak bir diğerine yıkılmadığının mesajını veriyor.
Eşsiz manzaralar, kuş sütünün bile eksik olmadığı kahvaltı masaları, en romantik anlar ve tabi en tanınır siyasetçi ya da ünlü ile çekilen fotoğraflar.
Birbirimiz ile yarış içerisindeyiz.
Sen il müdürü tanıyorsan ben milletvekili tanıyorum, sen vekil tanıyorsan ben bakan tanıyorum, sen bakan tanıyorsan ben cumhurbaşkanı tanıyorum, sen cumhurbaşkanı tanıyorsan ben… (pardon bunun bir tık üstü yok?)
Başarı kavramını, para kazanmak, mevki-makam sahibi olmak ve karşı taraftan üstün olma ile özdeşleştirdik. Sosyal medyamızda oluşturduğumuz imaj kalıbına kendimizi sokmak için uğraşır olduk.
“Bu işte bir terslik yok mu?” diye düşünmemiz gerekmiyor mu?
Hz. İbrahim’in yıldızlara bakıp “Ben kaybolanları sevmem” sözünü nasıl olur da aklımızdan çıkarırız.
Oysa kaybolup gidecek olan ne çok şeye bağlıyız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.