Eğer Tadını Bilirseniz, Ekmeği Paylaşmak, Ekmekten Daha Lezzetlidir!
Eğer Tadını Bilirseniz, Ekmeği Paylaşmak,
Ekmekten Daha Lezzetlidir!
Kıymetli dostlarım genellikle köşe yazılarıma hikâye ile başlamayı seviyorum, çünkü hikâyeye dalan okurlar yazıyı sonuna kadar okuyorlar. Ancak bugün bir farklılık yapmak istedim ve hikayemi sona sakladım. Çevremden aldığım tepkilere bakılırsa yazılarım okunuyor, düşüncesine kapıldığım için bunu yapıyorum. Bugün paylaşmak üzerine bir yazı kaleme aldım. Çünkü bazı değerleri hatırlatmayı kendime borç bildim. Bencillik kavramını hayatımıza o kadar güzel yedirdik ki, neredeyse karakterimize dönüştü. İnsanlara yardım etmek içimizden gelmez oldu. Dilenciye para verirken bile cebimizdeki en küçük kuruşu arıyoruz. Ancak Allah’tan dilek dilerken en büyük ne varsa onu diliyoruz.
Aşıyı buluyoruz formülünü kimseyle paylaşmıyoruz. Oysaki 1923 senesinde Frederick Banting insülini izole ederek Nobel Tıp alan en genç (32 yaşında) bilim insanı olmuştu. Banting, "İnsülin, insanlığa aittir. Bana değil..." cümlesini kurarak patentini 1 dolara satmıştı.
Çok zor olmasa gerek paylaşmak. Mesela bilgimizi paylaşmak onu eksiltmez aksine arttırır. Keza sevgimizi paylaşmakta onu çoğaltır azaltmaz. Komşularımıza yardım etmek, bu sıcak günlerde hayvanlar için kapıya bir tas su bırakmak, fidan dikmek, insanlara selam vermek, insanlara gülümsemek ….
Ne diyordu Yılmaz Erdoğan:
Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin, uçurtma mesela
Altına konabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için
Sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine!
Aslında ömür dediğimiz sözcükte bu beyaz kâğıt gibi değil mi, her şey yapılabilir. İstersen sevgi tohumları ek, istersen öfke, istersen insanları mutlu et istersen acı ver, istersen herkes ile dost ol istersen düşman. Bize ait olan o beyaz kâğıdı, nasıl dolduracağımız tamamen bizim elimizde.
Daha fazla uzatmayayım da sizi hikayemle baş başa bırakayım.
İyi okumalar…
Zengin bir adam camiye namaz kılmaya gitmiş, yanındaki kişi kendisine çok yakın olduğundan birbirlerinin duaları duyuluyormuş. Namazını kıldıktan sonra bakmış yanındaki adam şöyle dua ediyor:
“Ya Rabbi! Karnım çok aç, sen beni; pilav, et, ayran ve tatlıyla rızıklandır”
Tabi bunu duyan zengin adam sinirlenir ve içinden şöyle demeye başlar:
“Bana duyurmak için sesli dua ediyor. Böyle yapacağına gelip doğrudan isteseydi verirdim ancak şimdi ona hiçbir şey vermem”
Zengin adam böyle düşünceler içerisindeyken, fakir kenara çekilip uzanmış. Kısa bir süre sonra camiye elinde dolu bir tepsiyle bir adam çıkıp gelmiş. Doğruca tepsiyi uyuyan fakir adamın önüne koymuş. Adam tepsinin üzerini açmış ve ne görsün: pilav, et, ayran ve tatlı. Başlamış yemeye, karnını doyurduktan sonra tepsinin üzerini geri örterek adama geri uzatmış. Tüm bu olanları uzaktan izleyen zengin adam gözlerine inanamamış ve koşarak tepsiyi getirenin yanına gitmiş:
-Sen kimsin
-Hamalım
-Bu adamı tanıyor musun?
-Hayır
-Bu yemekleri kim gönderdi?
-Kimse göndermedi, ben kendim getirdim.
-Tanımadığın birine neden yemek getiriyorsun?
-Ben fakir biriyim. Hamallık yaparak ailemi geçindiriyorum. Bugün işlerim iyiydi. Bol para kazandım. O parayla da malzeme alıp eşime ve çocuklarıma götürdüm. Eşim yemekleri yaparken ben uyuya kalmışım. Rüyamda Peygamber Efendimizi (s.a.v) gördüm. Bana filanca camide bir Veli var. Onun canı bu yiyecekleri istedi. O yemekleri ona götür, yiyeceğini yer kalanı getirip siz yersiniz. Allah size bereket verir. Bunu yaparsan senin cennete girmene kefil olurum dedi. Bende uyanır uyanmaz, hemen tepsiyi elime alıp buraya geldim. Zaten gerisini sizde gördünüz.
Zengin adam duydukları karşısında hayretler içerisinde kaldı ve hamala sordu.
-Bu yemekler için ne kadar masraf ettin?
-Üç altın.
-Sana yaptığın masrafın on katını vereyim, bana kazandığın sevabın bir kısmını ver.
-Olmaz,
-Yirmi katını vereyim
-Olmaz
-Elli katını, yok…. yok ….Yüz katını vereyim.
-Boşuna uğraşma, ne verirsen ver yine de vermem. Bunun karşılığında Peygamber Efendimiz (s.a.v) benim cennete girmeme kefil oldu. Bütün dünyayı versen yine de vermem, eğer senin bu sevaptan nasibin olsaydı, bu iş sana nasip olurdu. Baksana, yan yana namaz kılmışsınız ama senin paran nasip olmamış.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.