Eski Yıllar

Çocukluğumuzda elektrik yoktu, televizyon yoktu, radyo nadir bulunurdu..

Gazete de bulunmazdı. Geceleri belli evlerde toplanırdık

Gaz lambasının ışığında önce derslerimizi yapardık.Bazen fitili biter karanlılıkta kalırdık. Ev sahibi lambanın fitilini takar etraf tekrar aydınlanırdı. Sonra da büyüklerimiz meşhur Rustem'i, Zal, Filo Şeyi, Hasan Çelebi gibi hikayeleri ve fıkraları allandıra ballandıra anlatırdı. Bizler de zevkle onları dinlerdik, varsa ev sahibi ikramlarda bulunurdu....

Öyle güzel günlerdi, keyfimiz bozulmazdı ve huzurluyduk.

Dışarıda kar, kış bütün gücüyle kendini gösterirdi..

Soba öyle yanardı ki kuzine ise alev kırmızısı...

Kuzinenin üzerinde demir bir maşa...

Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.

Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...

Sucuk lükstü zaten bulunmazdı. Yumurtayı bulabilenler şanslıydı ama lezzetine doyum olmazdı. Bulamayanlar 'sîrîk"e soryaz"a devam.. Ne diyeyim yufka ekmekle tadı bambaşka!

Ekmek her zaman ekmek gibi; hayatımızın vazgeçilmezi...

Bir kez olsun kümesten yumurta almamış,

bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış fakat alışveriş

merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık

içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar da yaşlıyım...

Dışarıda kar...

İçeride kanaat...

İçeride huzur...

Televizyon yoktu.

Gazete de her zaman olmazdı.

Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!

Çevrede topladığımız Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer ve ortasına ip geçirir boynumuza asardık..

Ah be kokusuna ram olurduk.

Kestane" (berü) közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.

Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...

Bir çoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?

Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.

Çay da kokardı...

Domates de...Hele de yerli salatalık kokusu...

Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar...Rüzgar sert esiyor ve çocuklar üşüyor. Bazen çorapsız üzerinde mont yok, ceket yok, atkı yok, eldiven yoktu . Çocuklar üşüyor...

İçeride huzur...

Mutluluğun resmini çiziyorduk...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa UÇAR Arşivi