Ceyhan ERENER-GÜNDEM
ADİL YÖNETİCİ
Kıymetli dostlarım bugün size Kanuni Sultan Süleyman ve Nizamü’l- Mülk ’ten birer tane örnek verip günümüz yöneticileri ile kıyaslama yapacağım:
İlk olarak:
Kanuni Sultan Süleyman Fransa Kralına yazdığı mektubuna şöyle başlamıştı. Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yer yüzündeki gölgesi Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Azerbaycan’ın ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı; Sultan Bayezid Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han’ım.
İkinci olarak:
Nizamü’l- Mülk Siyasetname adlı eserinin 16-17’nci sayfasında ne diyor:
Peygamber Efendimizden şöylece nakledilir ki: “Bu cihanda halka idarecilik yapanlar, mahşer günü huzura elleri bağlı getirilirler. Şayet adil imiş ise, adalet onun ellerini çözüverir ve cennete ulaştırır; yok eğer zalim imiş ise zulmü ellerini bağlar ve elleri boynundan zincire vurulmuş bir şekilde onu cehenneme götürür.
Rivayet olunur ki bir fani cihandan göçmezden evvel babası Abdullah bin Ömer bin El-Hattâb’a şöyle sual etti: "Babacığım, bir daha seni ne zaman ve nerede göreceğim?" Babası: “Öteki cihanda." diye yanıtladı. Abdullah, "Daha erken görmek istiyorum." dedi. Babası, "Birinci olmadı ikinci, o da olmadı üçüncü gece beni rüyanda göreceksin." dedi.
Abdullah, tam on iki yıl babasının sözünü ettiği rüyayı görmedi. Nihayet bir gece onu rüyasında görünce dedi ki: “Babacığım, vefatından sonra üç gün içinde seni göreceğimi söylememiş miydin?"
Babası:
"Sevgili oğlum, Bağdat civarında harap halde bir köprü var idi, görevliler de onarımını ihmal etmişler idi, bir koyunun da ayağı oradaki bir deliğe denk gelivermiş de kırılmış. Şimdiye değin onun davasıyla meşgul idim." diye cevap verdi."
Yöneticiler o büyük gün hükmettiği zaman halka dair bizzat kendileri hesap vereceklerdir. Bu hesabı başkasına devretmeleri olanaksızdır. Mademki böyledir, bu büyük meselenin başkasına bırakılmaması gerekmektedir. Halkın işlerinden gafil olmamaları ve halka kıyan elleri kırıp zalimlerin zulmünden halkı muhafaza etmeleri gerekmektedir.
Şimdi bunları söyledikten sonra kısaca uygulamaya bakalım, birinci seçenekte dünya padişahı olmanın verdiği yerinde bir gurur var. Allah var bizim yöneticilerimiz bu seçeneği tam olarak uyguluyorlar. Hiç sektirmeden o gururu yerine getiriyorlar. Peki ikinci seçenekte yani adil olma, adaletli olma, yoksulun hakkını gözetme konusunda nasıllar? Açıkçası hakkaniyetle davrandıkları konusunda şüphelerim var.
Günümüz yöneticileri ne yapıyorlar. Bize şunu söylüyorlar. Ben seni yönetmeye talibim ancak seni değiştirmem gerekiyor. Hem yöneticilik yapacak bana hem de beni beğenmeyecek. Yine dönüp baktığımızda her biri resmen hakikatin efendileri, en doğrusunu onlar biliyorlar. En güzelini onlar yapıyorlar. En gerçek yol onların yolu.
Biri yıllar önce yaptığı işkenceden bahsediyor, ama işkence gibi değildi falakaydı sadece diyor. (Bir elli sopa yesin belki yaptığının ne olduğunu anlar). Başka biri çıkıp şehit ailesini küfredebiliyor. Başka biri çıkıp geçmişte kendi yaptıklarına bakmadan vay efendim sen bunu nasıl söylersin diyor. (Siz o parti başkanı olan kadına neler neler dediniz) Bari siz bu polemiğe girmeyin. Öteki de çıkıp enişte baldızla evlenir mi evlenmez mi onu tartışıyor. Aydınlar aydınları eleştiriyor, siyasetçiler siyasetçileri yerden yere vuruyor. Gazeteciler gazetecileri yeriyor. Kimse kimseyi beğenmiyor.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü herkes en doğrusunu kendisinin bildiğini sanıyor da ondan!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.