
Uzman Psikolog Gülizar Şaran
Küçük Bedenlerde Büyük Zehir: Madde Bağımlılığı Sessizce Büyüyor”
Son yıllarda ruh sağlığı alanında çalışan bir psikolog olarak karşıma çıkan en ürkütücü gerçek şu: Madde bağımlılığı artık yalnızca sokakta değil, okul kantinlerinde, sosyal medya mesajlarında, beyaz yakalı ofislerde ve hatta çocuk odalarında sessizce büyüyor. Artık madde kullanım yaşı yalnızca düştü demek yetmiyor; yayıldı, normalleşti, görünmezleşti. Ergenlerdeki artış ürkütücü, ama yetişkin dünyasındaki “görünmeyen bağımlılıklar” da bir o kadar endişe verici.
Bağımlılık: Yalnızca Bireysel Bir Tercih Değildir
Madde bağımlılığı, sadece kişinin iradesine bağlanacak bir “tercih meselesi” değildir. Bilimsel olarak, beyin kimyasını etkileyen kronik bir hastalıktır. Özellikle dopamin sistemini doğrudan etkileyerek, kişinin haz alma, karar verme ve dürtü kontrolü mekanizmalarını bozar. Bu nedenle kişi, zarar gördüğünü bilse de kullanmaya devam edebilir. Bu süreçte prefrontal korteks işlevlerini yitirir; kişi “bırakmak istese de bırakamaz” hale gelir. Yani bağımlılık, sadece “istemekle” değil, nöropsikolojik destekle yönetilmesi gereken ciddi bir durumdur.
Neden Bu Kadar Yaygınlaştı?
Bağımlılığın yaygınlaşmasının ardında çok sayıda toplumsal ve bireysel faktör yer alıyor:
• Aile içi iletişimin zayıflığı
• Akran baskısı ve sosyal medyada özendirici içerikler
• Duygusal travmalar, çocukluk ihmalleri
• Yalnızlık, stres ve kimlik arayışı
• Psikolojik destek hizmetlerine erişim güçlüğü
Üstelik bağımlılıklar artık sadece yasadışı maddelerle sınırlı değil. Reçeteli ilaçların kötüye kullanımı, alkol bağımlılığı, elektronik sigara gibi “meşru görünen” bağımlılık türleri de hızla artıyor.
Kimler Risk Altında?
Toplumun her kesimi. Evet, çocuklar ve ergenler ciddi risk altında; çünkü beyinleri hâlâ gelişme sürecindedir ve akran etkisine çok daha açıktırlar. Ama aynı şekilde:
• Yalnız yaşayan yetişkinler,
• Yüksek stres altında çalışan profesyoneller,
• Psikolojik desteğe ihtiyaç duyup ulaşamayan bireyler,
• Bağlanma travması taşıyan gençler
…madde kullanımına yönelme riski taşır. Madde, çoğu zaman bir “zevk arayışı” değil; acıdan kaçış biçimi olarak başlar.
Bir Psikoloğun Gözünden: Her Madde Bir Hikâye Anlatır
Terapi odasında sıkça duyduğum cümleler şöyle:
“İlk başta sadece denemek istedim.”
“Sanki içimdeki boşluğu biraz olsun dolduruyordu.”
“Artık bırakmak istiyorum ama yapamıyorum.”
“Ben bağımlı değilim, sadece stresliyim.”
Her biri, bir duygusal ihtiyacın, bastırılmış bir travmanın ya da görünmeyen bir yalnızlığın dışavurumu. Bu yüzden bağımlılığı tedavi ederken sadece maddeyle değil, kişinin tüm yaşam hikâyesiyle çalışmak gerekir.
Ne Yapabiliriz?
• Çocuklarımıza sadece “zararlı” demek yetmez; neden o maddeye yöneldiğini anlamaya çalışmalıyız.
• Yetişkinlerin bağımlılık yaşaması, “karakter zayıflığı” değil, genellikle bastırılmış bir duygusal ihmalin yankısıdır.
• Damgalamak değil, desteklemek gerekir.
• Aileler ve eğitimciler olarak duygusal farkındalık eğitimleri artık bir lüks değil, ihtiyaçtır.
• Ve belki en önemlisi: Soru sormaktan, konuşmaktan, yardım istemekten çekinmemeliyiz.
Son Söz: Görmezsek Büyüyor, Görürsek Dönüşüyor
Madde bağımlılığı, hem bireysel hem toplumsal bir yara. Ama aynı zamanda önlenebilir, tedavi edilebilir bir durum.
Yeter ki görmezden gelmeyelim.
Yeter ki gecikmeyelim.
Çünkü bazen bir çocuğun, bir gencin ya da bir yetişkinin kurtuluşu; “Seni görüyorum ve destek olmaya hazırım” diyen bir cümleyle başlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.