Söz uçar yazı kalır derler de, esas sözün ehli olanlar sözü gönüllerine nakşedip asla silmezler.
Ne konuda olursa olsun verdiği sözü yerine getirmek için her şeyini seferber ederler.
Sözü söyleyip arka çevirenler, sözünü söylediğini bile unutanlar…
Maalesef bunlar toplumda çoğunlukta artık.
Yalan bu zamanın en büyük hastalığı olmuş.
Yalan dolan üzerine kurulmuş bir sosyal hayat, sözünün eri olmayan tüccar, dediğini yapmayan müteahhit, grama hile katan esnaf, veyl olsun mizanı bozana.
İnsan insanı yalanla dolanla dolandırıyor.
Peki kalitemi gerek, sayı çokluğu mu…
Doğruluk mu gerek, yalancılık mı…
Hak mı gerek, hakikatsizlik mi…
Görünenin arkasında görünmeyen iki yüzlü bir yüz…
Nesiller bu yalanlar yüzünden bertaraf olmuş.
Geçmişten ders alamayan sözünün eri olamayan nesiller.
Nedir peki bu SÖZ?
Verilince unutulan mı?
Uğrunda canını malını verse de dönülmeyen mi?
Yazılan sözler bir kağıt parçası ile ispat ediliyor olabilir,
Peki ya gönüllere yazılan sözler vicdanlara kazınan kelimeler.
Bir söz uğruna canından geçenlerin hakkını kim verecek.
Yunus Ermenin;
‘SÖZ OLA KESE SAVAŞI’ şiiri dediklerimi edebi bir şekilde dile getirmektedir.
‘’Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz’’…
İşte böyle ecdadın yolundan gidecek, mal için, mülk için, can için, canan için yalancılık edenler,
o maldan, o candan zerre kadar bir menfaat göremeyecektir.
Olacak olan, alnına yazılan yalancı damgası ile iki cihanda cezalandıracaktır.
HERŞEY olabilirsin ama yalancı olma vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.