Mustafa UÇAR
YARIN OKULLAR AÇILIRKEN
2024-20245 Eğitim Öğretim yılı, 9 Eylül Pazartesi günü başlıyor.
Tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize, eğitim çalışanlarına ve velilerimize başarılar dilerim.
Öğrencilerimize vereceğimiz ilk ders, "güzel ahlak ve iyi insan özellikleri" üzerine olmalıdır.
Zira günümüz de sosyal depremler yaşanmakta ve bu durum da özellikle öğrencilerimiz üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.
Bu vesileyle yazımın başlığını "Sosyal Depremler ve Eğitim-Öğretime Etkileri" olarak belirledim.
Hepimizin hem fikir olduğu düşünce, eğitimin hayatımızın her alanında değiştirici ve dönüştürücü olduğu gerçeğidir.
Eğitim ve Öğretim, sadece okullarda verilmiyor. İlk ve en önemli eğitim kurumu aile ve çevresel koşullarıdır. Okul ise öğrenilenleri geliştirici rol üstlenen kurumlardır. Bu nedenle diyoruz ki, sağlıklı bir eğitim ancak okul, aile ve çevre bütünlüğünü sağlamakla olur. Bu kısa belirlemeden sonra, gelelim günümüzde yaşanan sosyal depremlerin eğitim üzerindeki etkilerine...
Depremlerde ve tabii afetlerde yıkıntılar arasında kalanlar son bir umutla haykırırlar. "Ben yaşıyorum, kimse yok mu?" diye çırpınırlar, son bir umutla... Onların bu seslenişleri yürekleri yakar, sağ kalanlar ise onları kurtarmak için can havli ile var güçleri ile çalışırlar. Bu manzaraları Allah bize yaşatmasın.
Ama yıllardır yaşadığımız sosyal depremlerin farkında mıyız acaba?
Son yılların acımasız ekonomik, sosyal ve kültürel depremlerinin altında kalanların haykırışlarına kimse kulak asmıyor. Kalanlar da altında ezilip gidiyor. Genel anlamda tabii afetlere maruz kalanların haykırışları ile sosyal depremler altında kalanların durumu birbiri ile örtüşüyor. Onlar da ben buradayım, ben yaşıyorum, beni duyan yok mu? Deyip duruyorlar.
Öğrenciler anlatıyor: “Öğretmenlerimizin bizden haberi yok, bizi tanımıyor, kim olduğumuzu , nasıl biri olduğumuzu, ihtiyaçlarımızın neler olduğunu bilmiyorlar. Bizimle ilgilenmiyorlar. Onlara yaklaşsak uzaklaşıyorlar, bizi dinlemiyorlar veya anlamıyorlar sadece bize bazı bilgileri öğretip geçiyorlar. Sosyal ihtiyaçlarımız nelerdir, ders dışı zamanlarımızı nasıl değerlendirdiğimizden haberleri yok. Psikolog gibi olması gerekirken sıradan biri oluveriyorlar. Varlığımızı anlatamıyoruz, onlar da biz yokmuşuz gibi davranıyorlar”
Veliler anlatıyor: “Çocuklarımız onlara babalık yapmamıza fırsat vermiyorlar, bizi kendilerine yaklaştırmıyorlar, bize kaba, yabancıymışız gibi davranıyorlar. Sanki yanımızda yaşamak zorundalarmış gibi davranıyorlar. Nasihat ediyoruz tepki gösteriyorlar. Nasıl davranırsak davranalım bizi anlamıyorlar. Bizler de çaresiz kaldık, diye sıralayıp duruyorlar”
Çocuklar anlatıyor: “Ailemiz evde sadece ders çalışmamızı istiyor, duygularımızın olduğunu unutuyorlar. Bize eşya almakla, okula göndermekle, harçlıklarımızı vermekle (o da verebiliyorlarsa) her şeyin bittiğini sanıyorlar. Bizi anlamıyorlar. Sanki farklı dili konuşuyormuşuz gibi davranıyorlar.
Öğretmenlerimizi dinliyoruz… “öğrencilerimiz dağınık, sorumsuz, hayalleri ve hedefleri yok, öğretmenlere karşı davranışları ve tavırları hiç iyi değil. Okula bir amaç için değil öylesine geliyormuş gibi davranıyorlar. Öğüt veriyorsun dinlemiyorlar, derslere karşı ilgisizler”.
Gençleri dinliyorsun… “okuduk üniversiteyi bitirdik boşta kaldık, işimiz yok ne yapacağımızı bilemiyoruz. Kendimizi boşlukta hissediyoruz. Sosyal, kültürel olanaklarımız yok denecek kadar az, işsiz olduğumuz için bizi anlayan yok diyorlar “
Çalışanları dinliyorsun… “Onlar da çalışma koşullarının zorluklarından amir-memur ilişkilerinin sorunlarından söz edip duruyorlar”
Esnafı, çiftçiyi, sanatkarı daha doğrusu toplumun bütün katmanlarını dinliyorsun hepsi ayrı ayrı dertlerini anlatıp duruyorlar.
Kısacası toplumun her kesiminin bir yönüyle hayatından memnun olmadıklarını görüyoruz. Toplumun bütün bu sıkıntıları beraberinde sosyal bir hoşnutsuzluk yaratıyor. Her kesimin kendine göre bir haklılık payı olmakla birlikte hep olumsuz yönleri görüyorlar. Kimse olumlu yönleri anlatmıyor. Bence olumlu yönlerden de bahsetmek gerekir. Daha iyisini yaratmak için neler yapabiliriz gayreti içinde olmak gerekir...
Sosyal deprem her yere vurmuş, en kötüsü de kimse haykırışları duymuyor. Toplumdaki sosyal depremlerin altında kalanlara el uzatılmalı, yardım edilmeli yoksa sosyal depremlerin enkazı altında hepimiz kalabiliriz.
...Ve bir kaç soruyla yazımı tamamlamak istiyorum.
*Hali hazırda sosyal deprem yaşayan Şırnak' ta okullarımız fiziki yönden eğitim öğretime hazır mı?
*Okullarımızda yeterli öğretmen ve yardımcı hizmet personeli var mı?
*Velilerimiz öğrencilerin eğitim gereksinimlerini hazırladılar mı?
*Öğrencilerimizin güvenli bir şekilde okuldan eve, evden okula geliş ve gidişleri için gerekli ulaşım sağlandı mı? Öğrencilerimizin zararlı alışkanlıklara bulaşmaması için gerekli önlemler alındı mı?
*Okullarımız her yönüyle eğitim öğretime hazır hale getirildi mi?
*Başka illere atanan öğretmen sayısı kadar ? Özellikle temel eğitim (okul öncesi ve sınıf öğretmeni) yeterli mi? Öyle görünüyor ki Şırnak öğretmen açığını ücretli öğretmenlerle gidermeye çalışacak.
Oysa; Şırnak doğum nüfus artışı bakımından 2’inci sırada yer alıyor; nüfus artışına paralel olarak öğrenci sayılarımız artmakta ama her nedense giden öğretmen kadar öğretmen verilmemiş durumda. Bu durumun eğitim açısından bir sıkıntı yaratacağı çok aşikâr...
Oysa ki, çocuklarımıza borcumuz var beyler.
Çocuklarımıza vereceğimiz en büyük sermaye güzel ahlak ve iyi bir vicdan. O da eğitimle olur. Yeni eğitim öğretim yılında öğrencilerimize, öğretmenlerimize başarılar dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.