Prof. Dr. İbrahim BAZ-Şehrimizi Tanıyalım...

Prof. Dr. İbrahim BAZ-Şehrimizi Tanıyalım...

Sabahçı Kahvesi

Tabiat ve tanrı ile irtibatı azalan insan bütün birikimlerini birer birer yitirmeye başladı.

Modern hayatın kendisine dayattığı ve bu dayattıklarıyla da ayarttığı insan, önce zamanını yitirdi sonra da zeminini.

Halbuki bütün değerleri, sevinçleri, hüzünleri, dostlukları, hayalleri hep bu zaman ve zemine göre tasarlanmıştı.

Gel gör ki zaman kayınca zeminde kaydı.

Bile isteye ayağı kaydırıldı insanın. Ve insan tarih boyunca ilk kez bu kadar güçlü şekilde ve hep birlikte kandırıldı.

Herkes aynı oldu ve dünyanın renkleri soldu. Solmakla da kalmadı imdat isteyemeden ansızın öldü.

İşte bu ölen renklerden biri de alışkın olanların çok iyi bildiği sabahçı kahveleri.

Sabahçı kahvesi bir tiryakilikti bir zamanlar.

Sabahın seher vaktinde açılırdı sabahçı kahvesi. “Geceler geçsin de gidelim” diye bekleyenleri bulunurdu.

İşte o zamanlarda, Anadolu insanı tabiata bağlı, tabii bir hayat yaşardı.

Sabah erken kalkar, sadık yâri toprakla buluşmadan önce bütün nimetleri verenin huzuruna durmak için şehrin merkez camisine giderdi. Şükreder ve dua ederdi elinde olanlara ve gönlünden geçenlere kavuşmak için…

Namazdan sonra cemaatin birçoğu sabahçı kahvesine uğrar ve çayla vaktini demler, dostlarını dinlerdi.

Sabahçı kahvesini işletenler erkenden çayın altını yakar, camiden çıkan ya da camiye yetişemeyip evinde namaz kalanların gelişine kadar çayını hazır ederdi. Hem de tavşan kanı demini almış olarak.

Hatta şehir dışından gelenler şehirdeki işlerini görmek için de sabahçı kahvesine uğrar, orada ısınır, orada dinlenir, orada bekler, orada dostlarına dost eklerdi.

Üstelik birçok sabahçı kahvesi sabahın serin vaktinde fırından sıcak ekmek alır, yanında peynir, çökelek yahut lor peyniri bulundururdu. Masaya çayla beraber bu leziz ve doğal kahvaltı da gelirdi.

Yaz günlerinde mis kokulu pembe köy domatesi bulunduranlar bile olurdu.

Gelenler bir zaman sonra birbirini tanır, bu yüzden bazen masalar birleştirilir, birlikte sofra kurulur, horanta olunurdu.

Kahveye bir yabancı misafir gelse mutlaka masaya davet edilir, yemek görünümünde hayat paylaşılırdı. Aynı sofrada oturmamın hazzı ve hatırası olurdu. Bir çay, bir çay daha ve bir son çay daha. Sonra herkes birer birer kalkar kimi tarlasına, kimi hayvanlarının peşine, kimi de evine doğru yola düşerdi. Kimi de resmî dairedeki işine…

Malumdur ki yemeğin lezzeti ustasının elindendir. Ancak yiyenin açlığı da yemeğin lezzetini artırır. Hele eş dost ile yeniyorsa yemek, yalnız karın doymaz. Aynı sofrayı paylaşmanın da kattığı anlatılmaz bir lezzet ortaya çakar.

Ben de defalarca tecrübe ettiğim için bilirim ki sabahçı kahvesinde buluşan dostların yedikleri ekmek peynirin tadı çoğu pirzoladan daha lezizdir.

Geçenlerde memleketin Göksun’a gittiğimde depremin hüznü ve karanlığı kadar kapanmış sabahçı kahveleri de içimi acıttı, üzdü ve sarstı. Birçok Anadolu şehrinde olduğu gibi kendi memleketimde de artık o lezzet kalmamış. Dostlar dağılmış…

Bir zamanlar Zübeyir Usta’nın efsane çayı ile alıştığım sonra da gittiğim her şehirde bir sabahçı kahvesi bulup namaz sonrası çay içerken tarifsiz tatlı sohbetlere şahit olduğum mekanlar birer birer ölüyor.

Kahvecinin suçu yok elbette.

Sabaha kakar uyumayan insanın sabah uyanmaya mecali yok ki sabahçı kahvesinin kapısını çalsın. Müşterisiz mekanlar da doğal olarak ölüyor.

Herkes bilir ki eskiler “rızık seherde dağılır ve üzerine güneş doğanda bereket olmaz” derdi. Şimdi bunca bolluğa rağmen bereket kayboldu ve herhalde bu yüzden olsa gerek unutulmamak için sözlüklere sığınmak zorunda kaldı bereket.

Bereket kaybolunca gözler doyumsuz hale geliyor.

Hırs atı şaha kalkıyor, haset ise süvari oluyor.

Ne diyelim, herkes etrafına şöyle bir baksın ve dua etsin: Allah’ım bizlere bereket ver.

Hasılı sabahçı kahveleri şehrin hafızasıydı bir zamanlar. Şimdi ise hatırası haline geliyor. Şehrini yaşatmak isteyen yerel yöneticiler, bir sabahçı kahvesini yaşatın lütfen.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. İbrahim BAZ-Şehrimizi Tanıyalım... Arşivi