
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU
AHDE VEFA
Müslümanın bâriz vasıflarından biri de ahde vefadır. Fıtrata uygun hareket edecek olan biri düzgün bir kişiliğe sahip olur. Düzgün kişiliğe götürecek önemli hasletlerden biri ahde vefadır, yani sözüne sadık olmaktır.
Müslümanın sözüne sadık olması öncelikle Allah’a karşı yerine getirilecek bir vazifedir. Zira Elest Bezmi’nde hepimiz ona kul olmaya, onu Rabb kabul etmeye söz verdik. Her şeyden önce bu sözümüze bağlı olacağız.
İkinci sırada yerine getirmemiz gereken ahdimiz kendimize olan sözümüzdür. Yaratılış programına uygun hareket ederek, Yaratıcı’nın çizdiği sınırları aşmamak bu sözümüzün icabıdır. Bu ahdi yerine getirmekle kendimize iyilikte bulunmuş oluruz.
Sonra, dinimize karşı bir ahdimiz vardır. Bir Müslüman olarak yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımız var. İnsanlığımızı perçinleyecek güzelliklerle doludur, bu sorumluluklarımız.
Daha sonra insanlığa karşı ahdimiz vardır. Bir insan olarak ‘eşref-i mahlukât’ vasfının hakkını vermek, ‘halife kılınmış olma’ya liyakat göstermektir, hedefimiz. Böyle yaptığımız takdirde gönlümüzdeki güzelliği, dünyaya yansıtmış oluruz.
Müslüman insan örnek alınan insandır. Güvenilen ve sözüne değer verilen insandır. Bakın, Resûlullah (sas) ahde vefa ile iman arasında nasıl bir bağ kuruyor: ‘Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur; ahde vefa göstermeyenin ise dini yoktur.’” (Müsned, 3/135)
Şu hadis de Peygamber Efendimiz’in (sas) ahde vefaya ne kadar önem verdiğini bizlere gösteriyor. Bir sahabi anlatıyor: “Hz. Peygamber’le kendisine peygamberlik verilmeden önce bir yerde buluşmak üzere konuşmuş ve vaatleşmiştik. Fakat unutmuştum, üç gün sonra aklıma geldi ve hemen konuştuğumuz yere gittim. Baktım ki orada bekliyor. Beni görünce, ‘Ey delikanlı! Bana biraz sıkıntı verdin çünkü (sözümün gereği) üç günden beri burada bekliyorum.’ buyurdu.” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 90.)
Sözüne sadık kalmayan, kendine sadık kalamaz. Kendine vefa gösteremeyen birinin başkasına karşı vefalı olması beklenemez. İnsanlara karşı vefasız olan biri, Rabb’ine karşı nasıl vefa sergileyebilir ki?
Ahde vefa, sadece verilen bir sözün tutulması değil; aynı zamanda insanın kendine, ilişkilerine ve inançlarına karşı sorumluluğunu hatırlamasıdır. Ahdine sadık kalan bir insanda zamanla empati gelişir, fedakârlık duygusu derinleşir. Çünkü vefa, önce Allah’a sonra kendimize verdiğimiz sözün gereğidir. İlişkilerin yüzeyselleştiği, sözlerin hızla unutulduğu bu çağda, vefalı kalabilmek bir erdemden öte, insan kalabilmenin en asil yoludur.
Bugün toplum olarak ahde vefaya her zamankinden daha fazla muhtacız. Ailevi sorunlar yaşıyorsak, çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kuramıyorsak, komşularımızla iyi geçinemiyor, işyerimizde huzurla çalışamıyor ve yaptığımız işlerden manevi bir tatmin alamıyorsak hastalığımız bellidir: Unutmak ve unutturmak. Oysa ahde vefa, sadece bir hatırayı yaşatmak değil; insanlığa, geçmişe ve kalbe sadakadır. Zaman hızla akıyor, insanlar hızla değişiyor; dün birlikte gülüp ağladığımız nice dost, bugün bir selamı esirgiyor. Bu çağda unutmamak, hatırlamak ve hatırlatmak başlı başına bir direniştir. Ve bazen en büyük vefa, kimsenin görmediği bir anda verilen bir selamdadır. Belki de bizi biz yapan, küçük ama unutulmayan o selamdır.
Birbirimizin gözünün içine bakarak hiç sıkılmadan yalan söyleyebiliyorsak, yalanımız ortaya çıkınca gülüp geçebiliyorsak, kendi kardeşimizin, çocuğumuzun, öğrencimizin yanında yalan söyleyebiliyor, sözümüzde durmayabiliyorsak, güvenilir bir profil çizemiyorsak hastalığımız bayağı ilerlemiş demektir.
Kendimize, dinimize, insanlığa ve Rabbimize karşı verdiğimiz sözümüzde yani ahdimizde bir ‘vefa krizi’ yaşıyoruz, çoğu zaman. Bu krizi aşmanın reçetesi bellidir. Sözünde duran, ahdine vefalı bir toplum inşa etmeliyiz. Söylediğimiz her bir yalan, yerine getirmediğimiz her bir söz ‘örnek Müslümanlığımıza’ zarar verecektir.
Müslümanlığımızın yara aldığı yerde sağlıklı bir insanlıktan söz edebilir miyiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.