
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU
SÜNNET TOPLUMU (1)
Cenab-ı Allah Hz. Muhammed’i (sas) âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Buna bağlı olarak da onu en güzel örnek/üsve-i hasene olarak takdim etmiş, dünya ve ahiret mutluluğunun formülünün onda olduğunu bizlere bildirmiştir. Hz. Peygamber (sas) İslam Dininin ana kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’i vahiyle almış, onu bihakkın tebliğ etmiş ve hayatında tatbik ederek insanların arasında yere inmesini, yaşama yansımasını sağlamıştır. Tebliğ vazifesinin yanında önemli bir görevi vardır ki, buna beyan diyoruz. Resûlullah’ın tebliğ görevi Kur’ân ile tezahür etmiş; beyan vazifesi de sünnet olarak bir hayat tarzına bürünmüştür. Sünnet, Hz. Peygamber’in kıyamete kadar bir şahs-ı manevî olarak Müslümanları yalnız bırakmayan ve onlara rehberlik eden ‘Nebevî Sistem’in adıdır. Temel kaynaklarımızda, ince çalışmalar sonucu sıkı eleklerden geçirilmiş haliyle bize ulaşan hadis-i şerifler gibi hayatın içinde uygulanarak günümüze ulaşan ‘yaşayan sünnet’ler de bize onun (sas) en güzel örnekliğini sunmaktadır. Sünnet, Kur’ân’ın Müslüman toplumsal hafızada iyice yer etmesini sağlayan bir unsurdur. Sünnet, Kur’ân’ın bir açılımı ve izahıdır. Kur’ân’da yer alan ilâhî buyruk ve tavsiyelerin Müslümanların gündelik hayatına aktarılması sünnet sayesinde gerçekleşmiştir. Kur’ân’ın Müslümanlar için ulaşılmasını ve oluşturulmasını istediği “vasat ümmet” ve “hayırlı ümmet” in teşekkülü ancak Hz. Peygamber’in sünneti sayesinde olmuştur. (Hadislerle İslam, 1/54) Kur’ân-ı Kerîm bize ne yapmamızı emrediyorsa, sünnet bize nasıl yapacağımızı gösteriyor. Sünnet bir okuldur. Sünnet, dinin teorik bilgilerinin pratiğe dökülmesini sağlayan bir kılavuzdur. Sünnet olmadan din anlaşılamaz. Sünnetin olmadığı yerde -haşa- Hz. Peygamber devre dışı bırakılmış demektir. Resûlullah’ın devre dışı bırakıldığı yerde dinden, İslam’dan bahsedilebilir mi? Sünnet, yol ve gidişat demektir, sözlükte. Istılahta da ‘Nebevi Yol’u ifade eder. ‘Nebevi Yol’ dışındaki hiçbir yol bizi ne Kur’ân’la buluşturur ne de Allah’ın rızasına kavuşturur. Cenab-ı Allah, en güzel örnek ve rol modeli olarak tanıttıktan sonra Hz. Peygamber’in dindeki konumunu ve Sünnet-i Seniyye’sinin bağlayıcılığını tartışmak beyhudedir. Sünneti kabul etmeyecek bir Müslüman olamaz. Sünnet yaşanmak ve uygulanmak için vaz’edilmiştir, ortaya konulmuştur. Sünnet ne duygusal bir halet-i ruhiye içerisinde yad edilecek bir nostalji ne de ilim ortamlarında sırf bir bilgi manzumesi olarak öğrenilecek malumat yığınıdır. Sünnet hayat için vardır, sünnet hayatın merkezindedir, sünnet Müslümanın yolunu aydınlatan bir ışık ve ona doğru yolu gösterecek hakiki bir arkadaştır. İslam’ı yaşamak için esas olan Hz. Peygamber’in (sas) takip edilmesidir. Dinin yaşanması hususunda onun sünnetinin uygulanması gereklidir. Ancak sünneti çağa taşırken onun yaptıklarının aynısını yapmak değil, yaptıklarının sebep, illet ve hikmetini kavrayarak yeni bir ruhla yorumlamak esas olmalıdır. Sünnetin inşa edicisi Hz. Peygamber’dir. Sünnete yaklaşım tarzı her zaman çok önemli olmuştur. Kur’ân’ın birçok yerinde bilinçsizce ve körü körüne taklit tenkit edilmiştir. Hz. Peygamber de kendisinden işittiklerini başkalarına tebliğ etmeyi emrederken anlayarak ve kavrayarak tebliğ etmelerini istemiştir. Çağımız insanına taklitçi ve şekilci bir zihniyetle bir peygamber örnekliği sunulması oldukça yanlış bir tavırdır. (Agitoğlu, 2018, 348) Onun kadar doğru anlaşılmayı hak edecek başka bir zat yoktur. Aslında o, ne kadar doğru anlaşılırsa biz o kadar dinimizi kavrarız ve yaşama imkânı buluruz. Sünnet, aramızda yaşayan canlı peygamber olarak nitelendirilebilir. Bu yüzden Sünnet, İslam düşüncesinin, İslam kültürünün ve İslam medeniyetinin en önemli harcıdır. Müslümanların dinleri ile olan bağı Kur’ân üzerinden sağlanır. Kur’ân ile olan irtibat da Sünnet sayesinde sağlam tutulabilir. Bu yüzden Sünnete sarılma ve ona bağlılık önem arz etmektedir. (Agitoğlu, 2022, 45) Milletimiz Peygamber’ini seven bir millettir, bu toplum Resûlullah’a saygı duyan bir toplumdur. Ama sevgi ve sadakat deyince ashâb-ı kirama bakmak lazım. Onun (sas) fedakâr ve vefalı arkadaşları olan sahâbe, ona “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah” diyorlardı. Bir insana ana-babasından daha aziz, daha kıymetli kim olabilir? İşte, anne-babanın bile feda edileceği derecede sevgi duyulan bir zattı, Hz. Peygamber (sas). Çünkü ashâbı, onun konumunu, Allah’a karşı olan vazifesini ve misyonunu çok iyi kavramışlardı. Onların bakışı, bu yüzden, çok sağlıklı bir yaklaşıma işaret ediyordu. Onu ashâb gibi sevmek ve ashâbın anladığı gibi anlamaya çalışmak. İşin sırrı burada, inanın. Saadet döneminde, ashâb arasında, onun (sas) otoritesini tartışmaya açacak en ufak bir soru sorulmamış ve herhangi bir tartışmanın ateşi fitillenmemiştir. Otoritesi, konumu, görevi, derecesi bilinen bir Peygamber… İşte bize de bu bakış açısı lazım. Böyle bir sevgi gerekiyor bize. Bu tarz bir sadakattir, bizi kurtaracak olan. Bu şekil bir hürmettir bizi ona (sas) yaklaştıracak olan. Onun (sas) şefaatine nail olmamız dileği ile….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.