Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU
SÜNNET OKULU
Hz. Peygamber (sas) eğitim ve öğretime son derece kıymet vermiştir; bunu hepimiz biliyoruz. Nitekim o, ilk emri ‘Oku!’ olan bir dinin, ‘Ben bir öğretmen olarak gönderildim’ buyuran elçisidir. Bizlere de bilenlerin bilmeyenlerle eşit olmadığını ve Allah’tan ancak ilim sahiplerinin gerçek anlamda haşyet duyacağını ifade eden Kur’ân-ı Kerîm’i getirmiştir.
Şüphesiz Resulullah’ın (sas) ümmete ve insanlığa karşı birçok rolü bulunmaktadır. Üsve-i hasene olduğu yani kendisinde en güzel örnekliklerin bulunduğu belirtilerek onun temsil yönü ve öğreticiliği ön plana çıkarılmıştır.
Sünnet-i seniyyesinin ana misyonu beyan olduğuna göre, dini açıklayacak ve hayatında tatbik ederek öğretecek kişi de elbette o olmuştur. Bu yönüyle sünneti, öğretmeni Hz. Muhammed (sas) ve öğrencileri bütün insanlık olan bir okula benzetmek mümkündür. İşte bu okulda dersini çalışıp başarıya ulaşanlar müminler olmakta; iman-İslam ve ahlak prensiplerinden uzaklaşanlar da -tabiri caizse- sınıfta kalanların arasına girmektedirler.
Evet, sünnet bir okuldur; İslam’ın nasıl yaşanacağını öğreten.
Sünnet bir okuldur; insanın insan olma vasfını korumaya çalışan.
Sünnet bir mekteptir; toplumu ayakta tutmaya uğraşan.
Sünnet bir akademidir; herkesin istidat ve kabiliyetine göre nasipleneceği.
Sünnet bir ilim yuvasıdır; orada yetişenlerin asla kaybetmeyeceği.
Sünnet bir eğitim yuvasıdır; merhameti ve muhabbeti gösteren.
Sünnet bir medresedir; mümine duruş sahibi olmayı talim eden.
Sünnet bir tarzdır; mümine karşı şefkati, zalime ve küffara karşı izzeti yaşatan.
Günümüz modern dünyasında birtakım sıkıntılarla karşılaşıyoruz. Maddi, manevi, bireysel, toplumsal, küresel ölçekte, gün geçmiyor ki yeni bir sorunla karşılaşmış olmayalım. Zaman hızla akıp gidiyor, baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bilim ve teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki takip etmek neredeyse imkânsız. Bizler de çağa ayak uydurmak zorunda olduğumuz kadar Aziz İslam’ın hayat bahşeden ölümsüz mefkurelerinden uzak kalmamak durumundayız. Çünkü İslam’ın öğretileri bizi yalnız bırakmıyor. Her derdimize çare üretmeye çalışıyor. Ancak bunu yaparken yol gösteriyor, yöntem belirliyor bize. Unutmayalım sünnet bize balık vermiyor; balık tutmayı öğretiyor.
İslam hiçbir zaman bizi çağın gerisinde bırakmadı; biz bazı dönemlerde tembellik yaptık, yapıyoruz. Nebi-yi Zişan (sas) hiçbir vakit bize, yerinizde sayın, demedi; tam aksine ‘iki günü eşit olanın ziyanda’ olduğunu vurguladı. Onun yolundan en güzel şekilde giden ashab-ı kiram ve sonrakiler de ilim, bilgi ve tedrisattan geri durmadılar. Zaten Sünnetullaha uygun olan da bu değil miydi? Fıtrat dininin örnek alınasıca ve peşinden gidilesice Öğretmen’inin (sas) bundan başka hareket tarzı olabilir miydi?
Sorunlarımız elbette olacaktır. Problemlerimiz gitgide artacaktır. İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Ama Yüce Rabbimiz bize akıl denen en büyük nimetlerden birini vermiş. Bu akıl denen manevi aygıta da basiret, idrak, feraset, iz’an gibi özellikler yüklenmiş. Bunlarla doğru hedefe varmak için de güzel bir Rehber (sas) göndermiş. Daha ne istiyoruz? Bahanemiz kaldı mı? Mazeret üretebilir miyiz? Kem küm etmeye gerek yok. Yapacağımız iş kolay ve basit: Sünnet okulunun iyi bir öğrencisi olmaya çalışacağız. Öğretmenimizin (sas) öğrettiği şeyleri anlamaya çalışacak ve uygulayacağız. Bir de verdiği ödevleri mutlaka yapmaya çalışacağız. Bu arada ödevlerimizi yaparken, birbirimizden bazen yardım alabileceğiz, ama bizzat kendimiz yapmazsak kabul edilmeyecek. Bunu da kesin bileceğiz…
Rabbim bizleri En Hayırlı Öğretmen’e (sas) hayırlı talebeler kılsın.
Sünnet mektebinde okuyup, Kur’ân-ı Kerîm müfredatını başarıyla bitirip mezun olacaklardan eylesin.
Bize en güzel diplomayı (Cenneti) ve -İnşallah- iftihar belgesini (Firdevs) nasip etsin. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.