
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU
TİCARET AHLAKI
Müslüman, ahlakı ve duruşuyla bulunduğu her yeri güzelleştiren insandır. Onun olduğu yerde gayret, güven ve bereket kendiliğinden oluşur. Bu anlayışın en güzel örneği, henüz peygamberlik vazifesi verilmeden önce bile el-Emin sıfatıyla tanınan Hz. Muhammed’tir (sas). Ticaret hayatındaki dürüstlüğü, emanete sadakati ve adaletli davranışlarıyla hem müşriklerin hem de dostlarının güvenini kazanmış, yalnızca kazancıyla değil ahlakıyla da insanlara örnek olmuştur. Hayat da bu ahlakî çizgide yürüyenler için bir nimettir. Ancak bu büyük nimetin, ahirete hazırlık için bir imtihan vesilesi olduğunu unutmamak gerekir.
Dinin, hayata dair mesajları vardır. Bu çerçevede, hayatı idame ettirmenin temel prensiplerinden biri olan ticarete dair birtakım prensipler ortaya konmuştur.
Ticaret ile ilgili prensipleri Kur’ân’a ve Hz. Peygamber’in (sas) koyduğu temel bazı ilkelere dayandıran İslâmiyet, bu alanı önemsemiştir. Ticaret, dünya hayatı için olmazsa olmaz bir faaliyettir. Dünya hayatını değerlendirmesi gereken Müslümanın asıl hedefi olan ahiretten sapmadan, onun tarlası hükmündeki dünyayı imar etme yükümlülüğü bulunmaktadır.
Dünya ahirete hazırlık yapma yeri, salih amellerin işlenme alanıdır. Dünya ve ahiret dengesini gözetmeyen bir insanın doğru ve isabetli hareket etmesi çok zordur. Her konuda olduğu gibi bu hususta da Hz. Peygamber’in (sas) sünnetine dayanan ilke ve prensiplerin takip edilmesi ve uygulanması en faydalı yoldur. (Agitoğlu, 2020, 3200)
Resûlullah (sas) Efendimiz’in peygamberlikle görevlendirilmeden önce ticaretle bizzat uğraştığını aklımızdan çıkarmayalım. Daha çocukluğunda çobanlık da yapmış olan Hz. Peygamber’in (sas) aslında hayatın her alanında bize pencereler açtığı ve her konuda bize karşı en Güzel Öğretmenliğini yerine getirdiğini görmekteyiz.
Ticaret, hayatın hem bir gerçeği hem de gerekliliği ise bir hayat nizamı olan İslam’ın ona dair bir çerçeve çizmemesi düşünülemez. Zira Dinimiz, insanın olduğu yerde, insana yaraşır, insanca hareket etmenin ve insanlığa fayda sağlayacak işler yapmanın en büyük teşvikçisidir.
Müslümanın her işi İslam’a uygun olmalıdır. Yapacağı ticarette de gözetmesi gereken insanî ve İslamî değerleri unutmamalıdır. Dürüstçe, yalansız, iyi niyetli hareket ettiğinde elindeki ticaretten hem dünyada fayda görecek hem de onu ahiret azığına dönüştürmeyi başaracaktır.
Ticarette doğruluk ve dürüstlük en temel gerekliliklerdendir ve ticaretin her safhasında birinci derecede öneme sahiptir. Ticaret yaparken dürüst olmayı tavsiye eden birçok ayet ve hadis vardır. Allah Teâlâ’nın, “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (el-Bakara, 2/188) buyruğu ticaret yaparken taraflardan birine zarar vermeden, kimsenin hakkını gasp etmeden açık ticaret yapmalarını emretmektedir. (Hadislerle İslâm, 5/28)
Dürüstlüğün ticarete bereket katacağına vurgu yapan Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve (malın kusurunu) açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, (yaptıkları) alışverişin bereketi gider.” (Ebû Dâvûd, “İcâre”, 17)
Ticarette yapılan haksızlıklar, etiket şişirme, gizlenen kusurlar vs. hepsi kul hakkına da girmektedir. Dinimizde kul hakkı büyük günahlardandır. Bu nedenle Müslüman tüccarlar, satışta, tartıda, sözlerinde, niyetlerinde de âdil olmalıdırlar. Zira dünyadaki küçük menfaatlerin hesabı dünyada kalır, fakat hak konusuna giren her şeyin hesabı mahşere taşınır.
Günümüzde ticarette dürüstlüğün yaygın olduğunu hangimiz iddia edebiliriz?
Bırakın müşteriye karşı dürüstlüğü ortakların birbirine dürüst davrandığı ticari faaliyetlerin sayısının çok olduğunu kim söyleyebilir? Diğer birçok konuda olduğu gibi bu noktada da içler acısı bir durumdayız, maalesef.
Neyi kaybettiysek İslam’ın prensiplerinden uzaklaşarak kaybettik. İslam’ı kaybettikten sonra neyi bulduk ki?
Müslümanlık ve dindarlık sadece camide kendini göstermez. İslam’ın girmediği bir yerde Müslümanlıktan da söz edebilir miyiz?
Unutmayalım, biz Rabbimize Elest Bezmi’nde, Kâlû Belâ Günü’nde söz verdik. Onu Rabb kabul ettik kendimize. Onun Resûlü’ne (sas) biat ettik, ümmet olarak. İslam’ı din, Kur’ân’ı rehber kabul ettik. O zaman sözümüzden caymayacağız.
İslam’ın sadece ahlakî güzelliklerden ibaret olduğunu mu sanıyoruz? İslam’ın hayata dair sözü yok mu? İslam’da ahlak kadar ahkâm da önemli değil mi?
İslam bir bütündür, onu parçalamaya kimsenin hakkı yoktur. Kimsenin haddi de değildir, bu.
Ticaretimizi de bu bağlamda düşünelim. Ticaretin bir ahlakı var. Kuralları var. İslam’ın ön gördüğü temel bazı ilke ve prensipler var. Bunlardan uzaklaştığımız için dünyevileşiyoruz ve güzel huylardan vazgeçiyoruz.
İslam, evimizde olmalı. Dükkanımızda olmalı. Okulumuzda olmalı. İşyerimizde olmalı. Her yerde olmalı, İslam. Her şartta biz Müslümanız; bazen değil.
Öyleyse ticarette de Müslümanca davranmalıyız. İnanın, Müslümanca davranılan yerde insanî hiçbir değere halel gelmez. Müslümanca iş yapılan yerde kimse de zarar görmez.
Bakın Yüce Resûl (sas) ne buyuruyor: “Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken hoşgörülü davranıp kolaylık gösteren kimseye Allah rahmetiyle muamele eylesin.” (Buhârî, “Büyû”, 16) Bu bağlamda tebessüm etmek, dürüst olmak, açık şekilde konuşmak sünnete dayalı davranış biçimidir, hem ticari ilişkileri sağlamlaştırır hem de toplumsal güveni artırır.
Ticaretle ilgili ölümsüz bir prensibi daha şu hadisten öğreniyoruz: “Alışveriş yaparken uyguladığı bir yöntemin doğru olup olmadığını öğrenmek isteyen Kayle isminde bir hanım sahabi, konuyu Hz. Peygamber’e (sas) sormaya karar verir. Bastonunu eline alıp Resûlullah ile görüşmeye gider. Onu (sas) umre için sa’y yaparken gördüğünde Merve Tepesi civarında ona (sas) yaklaşır ve sorar: ‘Ey Allah’ın Elçisi! Ben ticaretle uğraşan bir kadınım. Bir şeyi satın almak istediğim zaman verebileceğim miktardan daha düşük bir fiyat teklif ediyorum. Sonra yavaş yavaş artırarak düşündüğüm fiyata çıkıyorum. Bir şeyi satacağım zaman da önce satabileceğim fiyattan daha yüksek bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş yavaş inerek arzuladığım fiyata geliyorum, bu uygulamaya ne dersin?’ Allah Resûlü şöyle buyurur: ‘Kayle, böyle yapma. Bir şey satın almak istediğin zaman, sana verilse de verilmese de düşündüğün fiyatı söyle, bir malı satmak istediğin zaman, versen de vermesen de yüksek fiyat değil satmak istediğin fiyatı söyle.’ (İbn Mâce, Ticârât, 29)
Allah Resûlü, ticarette dürüstlük ve pazarlıkta açıklık hakkında sarf ettiği bu sözleriyle, alışverişte sıkça başvurulan usulü böyle düzenliyordu. Zira hangi durum ve şartta olursa olsun ve ne şekilde yapılırsa yapılsın, alışverişte karşı tarafa yapılacak her türlü hileden kaçınmak, doğru söyleyip dürüst davranmak, ticarî ahlakın gereğidir. (Hadislerle İslâm, 5/25)
Hülasa, yaygınlaşmış diye gayr-ı meşru alışverişler helal duruma gelmez. Herkes alıyor-veriyor diye faiz haramlıktan çıkmaz. Küçük yalan veya beyaz yalan diye yalana başvurulmaz, hele de ticaret yaparken asla yapılmaz. Sık sık yemin etmek hoş görülmemişken ticarette de çokça yemin edilmez. Ama ticaret yapan bir kısım insanların iki kelimelerinden birinin yemin olduğu görülür maalesef. Hele hele yalan yere yemin etmenin kötülüğü ve günahı izâhtan varestedir.
Ticaret yapılırken ortaklara zarar verecek, onları kandıracak işlerden uzak durulur. Müşteri velinimettir, denilir. Velinimete hıyanet edilmez.
Ticari müesseselerde helal bir rızık için çalışanlara muamele de Müslümanca olmalı, ücretleri makul olmalı ve zamanında ödenmeli. ‘İşçinin ücretini teri kurumadan verin’ (İbn Mâce, “Ruhûn”, 4) diye buyuran En Güzel Tüccar’ın (sas) ümmeti olduğumuzu unutmayalım.
Çalışanlara karşı söylenen ‘biz bir aileyiz’ klişesi, gerçeğe dönüştürülmeli, aile fertlerine davranıldığı gibi onlara da hakkaniyet ölçüleri içinde ve şefkatle yaklaşılmalıdır. Kendisine böyle davranılan işçinin ortaya koyacağı performans çok daha bereketli ve verimli olmayacak mıdır Allah aşkına?
İmtihan dünyasında yaşıyoruz ve nimet-külfet dengesini unutmamalıyız.
Allah bize nimet vermişse, ticaret yapma imkanını bağışlamışsa bunu kurallarına göre yapmalıyız. Dinin koyduğu kurallara göre.
Helal yollardan kazanılmış mal kişinin ailesine huzur, bereket, sağlık getirir; kişinin ibadetine huşu kazandırır. Alın teri ile elde edilen her lokma, sadece mideyi değil, kalbimizi de doyurur. Haramla beslenen kişinin ibadeti zayıf olur, duası da Allah katına yükselmez, kabul olmaz.
İslam hiçbir şeyi zorlaştırmaz, kolaylaştırır. İnsanı bunaltmaz ve sıkıntıya sokmaz. Ama gel gör ki hırs ve tamah denen hastalık bizde çıktığında ne yetinmeyi biliriz ne şükretmeyi. Ne helal sınırlarına dikkat ederiz ne de iyilik eksenli ticareti düşünürüz. Halbuki dinimiz dünya ve ahiret saadetini bir arada elde etmenin yollarını çok güzel bir şekilde bize vermiş. Muhtaç olduğumuz ‘manevi navigasyon’ Kur’ân ve Sünnet’te saklı. Takip etmek isteyene.
Rabbim Kur’ân ve Sünnet çizgisinden ayrılmadan hareket eden kullarından eylesin. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.