Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU

Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU

TÜKETİM KÜLTÜRÜ ve İSRAF

İslâmiyet öyle güzel bir ilahi sistemdir ki bize daima ölçülü olmayı tavsiye etmektedir. Dinimizin bizden istediği ama zararlı olan hiçbir şey yoktur. Kaçınmamızı salık verdiği ama faydalı olan bir şey de yoktur. Aslında bizden istediği tek bir şey var: “Saadet-i Dareyn/İki Cihanda mutlu olmamız”.

Dünyadaki nasibini unutmadan” (Kasas, 28/77) ahirete odaklanarak bir hayat geçirmek… İşte meselenin özü bu.

Peki böyle hareket ederken dikkat edeceğimiz ince noktalar yok mu? Harama bulaşmamamız gerektiğini zaten bilmemiz gerekir. Orası kalın nokta. Dikkatten kaçırabileceğimiz ince noktalar olabilir. İsraf bunlardan biri.

İsrafın haram olduğu kesin; kastettiğimiz husus, israfa düşeceğimizi fark etmeden hassasiyetlerimizi kaybedip nefsin/Şeytan’ın tuzağına düşme ihtimali. Veya israfı kendimize göre yorumlamaya kalkma durumu, diyelim. İnce ve hassas bir çizgi var orada; inanın.

Nimetlerden istifade edeceğiz, malî anlamdaki dini yükümlülüklerimizi de yerine getireceğiz; ama ne kibir ne de israf, bu tuzağa düşmeyeceğiz.

Bakın Aziz Peygamber (sas) ne buyuruyor: “Kibre düşmeden ve israfa kaçmadan (dilediğiniz gibi) yiyin, sadaka verin/harcayın ve giyinin.” (Nesâî, “Zekât”, 66).

Bazen israfı sadece maddi şeylere hapsedebiliyoruz, peki bu doğru mu? Elbette hayır. Sağlığımızı ve değerli vaktimizi de israf etmiyor muyuz kimi zaman? Nitekim bu duruma karşı da bizi ne güzel ikaz ediyor, Hz. Peygamber (sas): “İki nimet vardır ki insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.” (Buhârî, “Rikâk”, 1).

Günümüz modern dünyasında kontrolsüzleşen tüketim kültürümüz bizi israf ve savurganlığa yavaş yavaş götürmektedir. Hani bir laf vardır ya ‘kontrolsüz güç, güç değildir’ diye. Gerçekten bu konuda da öyle.

Tüketim kültürünün kontrolsüz hale gelmesi, çalışkanlık ve üretim kültürünün yok olmasına neden olmaktadır. Halbuki İslam’ın da insanlığın da bizden beklediği çalışkan ve üretici bir birey olmamız değil midir?

Tüketim kültürü bazen büyük bir tuzağa dönüşebilmektedir. Kontrolsüz bir tüketim kültürüne kendini kaptırıp israf tuzağına düşen, bu da yetmiyormuş gibi her giydiğini, her yediğini çekip insanların âdeta gözünün içine sokarcasına sosyal medyada paylaşan tipler, nereden türedi zannediyorsunuz. İnsanın sevdikleriyle bir piknikte, bir yemekte özel olarak hatıra kalsın diye bir iki resim çekmesi, normaldir; bunu kastetmediğimiz anlaşılıyor herhalde. Bizim dikkat çekmek istediğimiz tehlike; her şeyi paylaşma, onu da kompleksli bir şekilde bazen filtreleyerek, olduğundan farklı göstererek, doyumsuz bir nefis psikolojisiyle, insanların gözüne sokma hastalığıdır. Kusura bakmayın. Burada sadece israf günahı yok; ona kibir, gösteriş, riya, aşağılama vb. günahlar da eşlik ediyor, maalesef.

2d23d6ea-6619-4498-b177-ce7f93b05fd0-1.jpg

Varoluşun sadece bu maddi dünyadan ibaret olduğu, ahiret diye bir şeyin olmadığı, kişinin yalnızca bu dünyadan zevk alması gerektiği inancının İslam’la hiçbir ilgisi yoktur (Stefaniuk, 2019, 516).

Öte yandan gösterişçi ve hedonistik (hazcılık) tüketimin aşılandığı, narsistik (aşırı özgüven/kendini üstün görme) eğilimlerin ve teşhirin normalleştirildiği yeni medyada, din ve tüketim ilişkisinin üzerinde iyi düşünmek gerektiği çok açıktır (Gazneli-Kılıç, 2020, 209).

Postmodern tüketim kültürü, arzularını ertelememeyi ve elinde olmasa bile harcamayı tavsiye etmektedir. “Ne tüketiyorsan o’sun” şeklindeki slogan, bir taraftan tüketen ama tüketirken de tükettiği üzerinden kimliğini inşa eden insanı betimlemektedir. Hazlarını ertelemeyen, mutluluğu tüketmekte gören, bireysel ve bencil bir yaşam süren insanların tutumu, İslam dini ile ters bir durum arz etmektedir (Çoban, 2018, 48).

Günümüzde adeta bir tüketim çılgınlığı yaşanabilmektedir. Bazı televizyon dizileri, sosyal medyada insanları israf kültürüne özendiren ‘yaşam tarzları’ özellikle gençlerimizi olumsuz etkilemektedir. İnsanî ve İslamî hiçbir ölçüye uymayan böyle bir ‘özenti kültür’, geleceğimiz adına bize hiç de iyi haberler vermemektedir. Müslümanın hayatının hiçbir yerinde israf olmamalıdır.

Nimetlerden istifade etmeye, eyvallah. Helal dairesi içerisinde eğlenmeye, dinlenmeye, kutlama yapmaya, eyvallah. Pikniğe, istirahate ve tatil yapmaya da ‘tamam’. İnsana fayda sağlayacak ve hayatını anlamlı kılacak her faaliyete de ‘tamam’. Ancak aşırılığa, haddi aşmaya, şımarmaya, riyaya, özentiye, savurganlığa, ahlaksızlığa, zevk düşkünlüğüne, ferasetsizliğe, idraksizliğe, düşüncesizliğe ‘hayır’ diyoruz.

Ulvî gayeleri olan inançlı insanlar olma yolunda çalışmalıyız. Gençlerimizi ve çocuklarımızı iyi yetiştirmeliyiz ve bu bağlamda onlara örnek olmalıyız.

Nimetin kadrini bilerek ondan istifade edeceğiz. Bir köşeye çekilerek dünya nimetlerinden tamamen uzaklaşıp ‘ruhban hayatı’ gibi bir hayat yaşamayı kimse istemiyor, bizden.

‘Her nimetin şükrü, kendi cinsindendir’, derler. Yaşadığımız refahın, içinde bulunduğumuz nimetlerin şükrü hem kavlî hem de fiilî olarak üzerimizde görünecek. Sık sık ‘Elhamdülillah’ diyeceğimiz gibi, zekatıyla, sadakasıyla, yardımlaşmasıyla da o şükrü eda edeceğiz. Elimizdeki nimetlere uygun bir standartta da yaşamımızı sürdüreceğiz; yeter ki kibre ve israfa kaçmayalım. Nitekim Nebiy-i Zişan (sas) bakın ne buyuruyor: “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Zira Allah nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister.” (Buhari, “Libas” 1; İbn Mace, “Libas” 23; Tirmizi, “Edeb” 54.) Zengin bir insanla fakir birinin aynı hayat standardında yaşamasını bekleyemezsiniz. Varlıklı insanın kullanacağı ev, araba ve eşyası elbette farklı olacaktır. Ama önemli olan elindeki nimetlerle kibirlenmemesi ve israfa kaçmamasıdır.

İsraf toplumu olursak geleceğimiz iyi olmaz. İsrafa savaş açmalıyız. Evimizde, işyerimizde, kurumumuzda, dükkanımızda -velhasıl- yaşadığımız her yerde.

İsraftan kaçınacağız diye cimrilik bataklığına da düşmeyeceğiz. Cimrilik dinin tasvip etmediği bir davranış. Kur’ân’ın ifadesiyle ‘ne cimri olacağız ne de israf yapacağız’ (Furkan, 25/67) ikisinin ortasında dengeli, itidalli ve tutumlu bir hayat yaşamaya gayret göstereceğiz.

Kısacası tüketim toplumu olmaya ‘hayır’; üreten bir toplum olarak refah seviyemizi yükseltmeye ‘evet’.

Hep tüketen ve israf eden insanlar olmaya ‘hayır’; dengeli harcayarak hayırlı bir hayat sürmeye, empati yaparak başkalarıyla da paylaşmaya ‘evet’ diyoruz.

Rabbim rızasına muvafık işler yapan, israftan kaçan hayırlı kullarından eylesin bizi. Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU Arşivi