
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU
SAMİMİYET
Hem ‘iç’ hem de ‘gönül’ manasına gelen samimiyet ve bu kelimeden türetilmiş olan samimi sözcüğü, özü-sözü bir olma, içtenlik gibi içerikleriyle hem Yaratıcı hem de insanlar ile olan ilişkide gerekli olan bir ölçütten bahseder, aslında.
Samimiyet ve ihlas çok yakın akraba olan iki önemli kavramdır. İnsanın kendini olduğu gibi göstermesi samimiyetin ipuçlarını verir bize. Düşünce ve davranışların aynı olması, söz ve eylemin tutarlı olması da buraya işaret eder.
Samimi dostlar veya samimi bir dostluk dediğimizde yahut ‘arkadaşız ama fazla samimiyetimiz yok’ gibi ifadeler bu kavramın kültürümüze doğru bir şekilde sirayet ettiğini göstermektedir.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yerde ihlas ve samimiyete vurgu yapar. Hz. Peygamber (sas) de samimiyet üzerinde epey durmuştur. ‘Din samimiyettir’ buyurduğunda, ‘kime karşı Ya Resulallah?’ diye soranlara, ‘Allah’a, Kitabına, Resulüne, Müslümanların önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı’, buyurmuştur. (Müslim, “İman” 82)
Hz. Muhammed’in (sas) temelini atıp inşa ettiği İslam kültür ve medeniyetinin harcında çimento olarak ‘ihlas ve samimiyet’ vardı. O bina ‘niyet’ kalıplarıyla düzgün bir şekilde sağlamlaştırılmış, ‘salih amel’ tuğlalarıyla duvarları örülmüş, ‘takva’ boyasıyla boyanmış ve insan fıtratına en uygun ‘içtihatlarla’ da kapı ve pencereleri yapılmıştı.
Bugün, o binanın içinde yaşayan ümmet olarak belki bazen inşa sürecini unutabiliyoruz. Kimi zaman o binanın kıymetini de hatırlamayabiliyoruz. Ama unutmayalım ki, o bina için Resulullah (sas) öyle bir teknik kullanmıştı ki kıyamete kadar bina sağlam kalacak ve kendini yenileme fonksiyonunu da her zaman icra edebilecekti.
İhlas ve samimiyeti hayatımızın her alanında yaşamalıyız. Samimiyet gönüllerimizden taşmalı, kardeşimizin kalbine ulaşmalıdır. İçten ve samimi olan fertlerin oluşturduğu bir toplumda kimsenin gizli ajandası olmaz. Kimse kimseye içten pazarlıklı davranamaz. Kavga ve tartışmalar bile delikanlıca olur. Sonra üstü kapatılır ve kine dönüştürülmez. Mevlana’nın dediği gibi ‘insan ya göründüğü gibi olur ya da olduğu gibi görünür’.
Samimiyet ve ihlasın insanın maddi-manevi kurtuluşuna vesile olacağına işaret eden, En Büyük Öğretmenimiz’den (sas) öğrendiğimiz şöyle bir kıssa vardır:
Geçmiş dönemlerde yağmurdan kaçıp bir mağaraya sığınan üç kişi varmış. Bir kaya gelip mağaranın ağzını kapatınca her üçü de içeride çaresiz kalmışlar.
Bu zor durumda kendi aralarında şöyle bir konuşma yaptılar: ‘Bizi bu zor durumdan kurtaracak olan sadece salih amellerimizi vesile ederek Allah’a dua etmektir.’
Üç kişiden biri şöyle dedi: Ya Rabbi, benim çok yaşlı annem ve babam vardı. Onlardan önce çocuklarıma ve hayvanlarıma bir şey içirmezdim. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmiş, onlar uyuyuncaya kadar da dönememiştim. Geldiğimde akşam yemeklerini hazırladım; ancak onlar uyumuşlardı. Ne onları uyandırmayı istedim ne de onlardan evvel âilece süt içmek içime sinmedi. Süt kabı elimde olduğu halde onların uyanmasını bekledim. Derken gün ağarmaya başladı. Çocuklar yanımda açlıktan ağlıyorlardı. Nihayet annem ve babam uyandı ve sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer bu işi senin rızân için yapmışsam, içinde bulunduğumuz bu zor durumdan bizi kurtar.
Bunun üzerine kaya kısmen açıldı, ama çıkılacak gibi de değildi.
İçlerinden diğer biri söze başladı: Allah’ım, amcamın bir kızı vardı ki, onu çok sevmiş ve aşkına düşmüştüm. Onunla beraber olmak istedim, ancak beni reddetti. Birkaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana geldi. Kendisini bana teslim etmesi şartıyla ona yüz dirhem vereceğimi söyledim. O da çaresizce kabul etmek zorunda kaldı. Tam böyle bir fırsat elime geçmiş ve ona el uzatacaktım ki, bana ‘Allah’tan kork, yapma!’ dedi. Ben de Yüce Yaratan’dan korkarak çekildim ve uzaklaştım. Ya Rabbi, şayet bu işi sırf senin rızân için yapmış isem, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden kaldır.
Mağaranın kapısı biraz daha açıldı, ancak hâlâ çıkılabilecek derecede değildi.
Üç kişiden üçüncüsü de sözlerine şöyle başladı: Ya Rabbi, ücretle birkaç işçi tuttum ve ücretlerini verdim. Ama biri ücretini almadan çekip gitti. Onun bende kalan ücretini çalıştırdım, o para da çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelip, ücretini ona vermemi istedi. Ben de ona gösterdiğim deve, öküz, koyun vb. sürülerinin onun kendisinde kalan ücretinden ürediğini ve hepsini alıp götürmesini söyledim. Şaşıran işçi de sürüleri ve çobanı alıp gitti. Allah’ım, biliyorsun ki bunu sadece seniz rızan için yaptım, bizi bu durumdan kurtar Ya Rabbi.
Bunun üzerine Allah kayanın açılmasını lütfetmiş ve onlar da mağaradan kurtulup çıkmışlardı. (Buhârî, “Edeb”, 5)
Kıssa müthiş. Bizim içinde kapalı kaldığımız günah mağaralarından kurtuluşumuzun reçetesini veriyor. Kötülük karanlığından aydınlığa çıkmamızın yolunu gösteriyor. İnsan olarak, mümin olarak fıtrî ayarlarımıza dönmemizi hatırlatıyor bize.
Gelin hep beraber bahçelerimize samimiyet ve ihlas fidanları dikelim. Sokaklarımızda, mahallelerimizde özü sözü bir olmanın parke taşlarını döşeyelim. Mis kokulu Nebevî prensipler eşliğinde nesillerimizi yetiştirelim. Hayat tarzı bize numune olan En Güzel Örnek’in (sas) yolundan sapmama duasıyla….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.