"Bir şehri mi tanımak istiyorsunuz?" Sorusunu, merak eden insanların bu çağda başvurduğu tek merci olan sosyal medya da ki saçma sapan fenomen videolarını izlemenizi söyleyecek kadar bu şehrin gerçeğinden ve güzelliğinden kopmayışımın heyecanıyla yazıyorum bu yazımı. Bir şehri dolaşarak tanımanın ötesinde, bir şehrin mayasında gizlenmiş güzellikleri bulmak ve nerden tanımaya başlamayı iyi bilmek gerektiğine inanıyorum.
Bir şehri, çocuklarından tanımaya başlar insan. Çocuk elini ayağını çekiverdi mi şehirden, şehir de insandan elini ayağını çeker. Çocukların sesleri kısıldı mıydı şehirde, insanın da sesi kısılıverir. Çocuk yaşamdır çünkü. Gürül gürül bir yaşam onlarla beraber akar insanın yanından. Çocuklarla nefes alır bir şehir. Onların nefes aldığı bir göğün altında hiçbir şey zor gelmez insana. Ve dolduru verir kalbindeki huzuru o çocuklarla.
Sonra bir şehri şairlerin mısralarıyla tanır insan. Şair girdi mi bir şehre, eskisi gibi değildir artık hiçbir şey. Şehir de çekinir, şehirdeki insanlar da çekinir ondan. Şair girdi mi şehre, ne yolu eski yoldur, ne kaldırımları aynıdır, ne de çarşısı, pazarı. Şair girdi mi şehre, musalla taşına kadar tedirginlikle bekler şehir. Çünkü o en güzel bilendir şehri.
Herkes bu şehirden şikayetçi. Ama kimse bu şehrin bizden şikayetçi olduğunu hesaba katmıyor. Bir şehir tıpkı insanlar gibi belli duygulara sahip. Siz bu şehre şiirle bakmadığınız takdirde, şiir tadında bir yeri dolaşmadan, bir sokağın güzelliğine denk gelemezsiniz. Hayıflanmayı bırakıp, bugün bu şehri bir şiir kıvamında dolaşın. Çocukların seslerini duymakla başlayın mesela. Hiç olmadı bir sokağına biriktirdiğiniz birkaç güzel cümle ile giriverin. Sonra o şehri nasıl güzel tanıdığınızı fark edeceksiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.