Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU

Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU

TOPLUMSAL HASTALIKLAR (3): TEMBELLİK

Kâinatta müthiş bir yasa vardır: Çalış, kazan. Bu aslında “..insanoğluna çalıştığından başka bir şey yoktur” (Necm, 53/39) ilahi fermanının tezahürüdür. İnsanoğlu kulluk vazifesini yerine getirirken ortaya bir performans koymak durumundadır. Bu performansın adı ‘ibadet’tir. Yani ubudiyetin hakkı ibadetle verilebilir, ancak.
“İki günü eşit olan zarardadır/ziyandadır” buyuran bir Zat (sas) tembelliği hoş görebilir mi? O yüzden ‘Müslüman’ ve ‘tembel’ kavramları hiçbir zaman aynı şeyi ifade etmedi.
Dinimizin konuya bakışı böyle. Peki ya biz ne durumdayız? Diğer bazı konularda olduğu gibi yine “İslam ayrı bir vadide, biz ayrı bir vadide” miyiz acaba?
Ancak unutmayalım ki, İslâmiyetin hissedilmediği, yaşanmadığı hiçbir vadi bizi kurtaramayacaktır. Zira İslâmiyetin olduğu yerde insaniyet de olacaktır. Tüm dinlerin özü olan Allah katında tek din olan İslam’ın böyle olması doğal değil mi?
İnsanoğlu tembelliğin verdiği bir cazibeyle bazen vaktin kıymetini bilmeyebiliyor. Hadisin (Buharî, Rikak 1) vurguladığı önemli bir noktadır, bu.
Günümüz dünyasında biz Müslümanların çalışkanlığından pek de bahsedemiyoruz maalesef. Ama örneğin ‘Alman disiplini’ diye bir deyimi kendimiz de kullanırız. Burada durup gerçekten çok düşünmemiz gerekir. Japonların, Çinlilerin çalışkanlıklarından hep bahsederiz. Bu çarpıcı örnekler Yüce Dinimizin değerlerinden, bizi dünyada da ihya edecek prensiplerinden ne kadar uzak düştüğümüze işaret etmiyor mu?
Öte taraftan Ortadoğu coğrafyasında dolaşın. Irak, İran veya Suudi Arabistan’a gidin. Müthiş bir rehavet duygusu görürsünüz. Hiç kimsenin vazgeçmediği memuru, esnafı için kırmızı çizgi haline (!) gelmiş bir öğlen uykusu. Tatillerin fazlalığı. Piknik ve gezi kültüründe bir abartı.
Peki bunlara ihtiyaç yok mu? İnsanın kendine bakması, dinlenmesi, eğlenmesi bir ihtiyaç değil midir? dediğinizi duyar gibiyim. Elbette bunlar da lazımdır. Dinlenmek, eğlenmek insanın hakkıdır. Kaldı ki öğlen uykusu dediğimiz kaylule istirahati Hz. Peygamber’in de (sas) yerine getirdiği ve gerçekten insan bedenine müthiş iyi gelen faaliyettir.
Ancak bizim kastettiğimiz bunlarda aşırıya gitmek, bu tür davranışları bir yaşam tarzına dönüştürmek ve buna bir araç gözüyle bakmak gerekirken bunu bir amaç veya gayeye çevirmektir. Zira sonuçlar ortada, rakamlar belli.
Yukarıda bahsettiğimiz Batı ülkeleri veya Japonya, Çin gibi ülkeler üretim noktasında dünyada söz sahibi iken halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan birçok Ortadoğu ülkesinde üretim adına bir şeyden bahsetmek çok zordur.
Tembellik bir hastalıktır, hem de salgın bir hastalık. Toplumumuzda da durum öyle. Yetişkinlerden gençlere oradan çocuklarımıza öyle bir sirayet ediyor ki. Ama hani nefse de çok hoş geliyor. Boş boş oturmak, bir şey yapmadan vakit geçirmek. Emeği, çalışmayı hep başkalarından beklemek, o an insanın çok hoşuna giden ama esasında çok zararlı bir uyuşturucuya benziyor.
Arapçada tembellik ‘kesel’ kavramıyla ifade edilir. Bal da ‘asel’ kelimesiyle. Araplarda bir atasözü vardır: Uyku ve tembellik (kesel) baldan (aselden) daha tatlıdır.
Şunu unutmayalım ki, hiçbir gerekçe veya mazeret bizi tembelliğin kucağına atmamalıdır. Şu an içinde bulunduğumuz içler acısı durum hem bu dünyada hem de ahirette başımıza çok büyük işler açacaktır.
İslam’ın evrensel ilkeleri, Resûlullah’ın (sas) cihanşümul sünneti bizi ihya etmeli, kendi değerlerimize geri dönmeliyiz. Asr-ı saadetten itibaren çalışkanlık ve ilerleme noktasında tüm dünyaya örnek olduğumuz dönemler de oldu. O günlerimize dönmeli, Kur’ân ve Sünnet’le yoğrulan medeniyetimizi tekrar ayağa kaldırmalıyız. Bunun önemli yollarından birisi de tembellikten uzak durmaktır.
Gençlerimize ve çocuklarımıza çalışkan olmayı öğütlememiz, onlara hep çalışkan arkadaşlarını örnek verip mukayeseler yapmamız -belki iyiniyetli ama- ters tepebilecek hareketler olacaktır. Burada yapmamız gereken hâl dilinin daha etkili olduğu gerçeğini hatırlayarak onlara örnek olmamızdır. Tembellikten kaçıp çalışkanlığa sığınmayı bizzat biz kendimiz uygulayarak yeni neslimize rol modeli olmaya çalışmalıyız.
Kısa yoldan para kazanayım, tez zamanda zengin olayım, çabucak köşeyi döneyim düşüncesi tembellikle iç içe düşünceler değil mi? Faiz gibi dinimizde büyük haramlardan sayılan bir günah, yine nasslarımızda açıkça haram kılınan kumar illetinin tembellik hastalığıyla bir bağının olmadığını mı düşünüyorsunuz.
Adamın sermayesi var, işyeri açıyor, dünya kadar da masraf yapıyor dükkanına. Gördüğünüzde hoşunuza gidiyor, memleketinizde, mahallenizde veya sokağınızda güzel bir mağaza, işyeri veya lokanta açıldı diye. Ancak açan kişi veya kişiler -genelde genç girişimcilerden oluyor- bir bakıyorsunuz ki kısa bir süre sonra orayı kapatmış. Ne güzel çalışacak hem o topluma hizmet edecek hem de birkaç kişiye ekmek imkânı sağlayacaktı. Ama maalesef burada da tembellik duygusundan beslenen ‘kısa sürede çok zengin olayım’ düşüncesi her şeyi berbat etmiştir. Halbuki biraz sabretse, zamanla müşteri kitlesinin oluşmasını beklese, ilk zamanlarda çok büyük bir kâr marjının derdine girmese, tecrübeli esnafların veya tüccarların tecrübelerinden istifade etse ne kadar iyi olurdu. Ama işte tembellik duygusu başka faydasız hatta zararlı davranışları nasıl da harekete geçiriyor.
Yukarıda verdiğimiz ve hepimize tanıdık gelen somut örneği sadece ticari hayatla sınırlandırmamak gerektiğini, eğitim hayatı, iş hayatı, memuriyet hayatı vb. gibi birçok alanda da aynı hastalığın zararlarının olacağını belirtmeye gerek yoktur herhalde.
Rabbim bizi tembellik hastalığından uzak tutsun. Bu hastalığa yakalananlarımıza da Kur’ân ve Sünnet reçeteli etkili bir tedavi ihsan etsin. Son söz olarak ‘Cennette tembellere yer olmayacağını’ hepimiz biliyoruz aslında. Zira oraya ulaştıracak faaliyetlere salih amel diyoruz, takva diyoruz. Yattığımız yerden bunları gerçekleştiremeyeceğimiz de çok açık. Tembellikten uzak, aynı delikten iki defa ısırılmayan ve iki günü eşit olmayan kullar olmamız duasıyla……

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Prof. Dr. Nurullah AGİTOĞLU Arşivi

SABIR

17 Nisan 2025 Perşembe 09:03