Dr.Öğr.Üyesi Veli TATAR
BOZULMAYAN KÜLTÜRÜMÜZ: TAZİYE ZİYARETLERİ
Sözlükte “birine sabır telkin etmek” anlamındaki ta‘ziye terim olarak yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanet göstermeye teşvik etmeyi, baş sağlığı dilemeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifade eder. Tâziye kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmez ancak her canlının ölümü mutlaka tadacağını bildiren ayetler mevcuttur. Bu ayetler taziyeye gelen din görevlileri tarafından okutulur ve ölümün gerçek olduğu hatırlatılır. Böylece insanların ölüm gerçeği karşısında İslama uygun bir hayat yaşamalarının, bununla beraber ölümü normal karşılamanın gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Aynı şekilde Allah’ın insanları birtakım sıkıntı ve kayıplarla imtihana tabi tuttuğu, ölümün de bunlardan biri olduğu belirtip bunun karşısında sabır ve metanetle durmak gerektiğini söylemiştir. Bu sıkıntılar karşısında sabredenleri de rahmet ve hidayetle müjdelemiştir.
Tâziye kelimesi hakkında Hz. Peygamber’in bazı hadisleri mevcuttur. Abdullah b. Mes‘ûd’un rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber, “Başına bir musibet gelene tâziye ziyaretinde bulunan kimseye musibete uğrayanın sevabı kadar sevap verilir” buyurmuştur (İbn Mâce, “Cenâʾiz”, 56; Tirmizî, “Cenâʾiz”, 71). Musibet herhangi bir bela ve sıkıntı olabileceği gibi ölüm manasına da gelmektedir. Alimler bu hadisi değerlendirirken burada bahsedilen musibetin daha çok ölüm manasında kullanıldığını belirtmişlerdir.
Diğer bir hadiste, yaşadığı bir ölüm acısından dolayı mümin kardeşine tâziyede bulunan kimseyi Allah’ın kıyamet gününde herkesin gıpta edeceği güzellikte bir elbiseyle donatacağı bildirilir (Hatîb, Tarihu Bağdad, VII, 397). Bazı hadislerde Hz. Peygamber’den tâziye örnekleri yer almaktadır. Meselâ oğlu vefat etmek üzere olduğu için büyük acı çeken kızı Zeyneb’i, “Veren de alan da Allah’tır; O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır” şeklinde teselli etmiştir (Buhârî, “Cenâʾiz”, 33; Müslim, “Cenâʾiz”, 11). Bu ifadelerin sonraki dönemlerde müslümanlar arasında yaygınlaşan tâziye sözlerine örnek teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Çocuğu ölen Muâz b. Cebel’e Resûl-i Ekrem’in yazdığı rivayet edilen bir mektuptaki ifadeler de Kalkaşendî’ye göre en anlamlı tâziye örneğidir.
İslâm âlimleri, bu tür rivayetlere dayanarak tâziyenin hem erkekler hem kadınlar için sünnet veya müstehap olduğunu kaydetmiştir. Kadının, kocası dışındaki bir yakınının ölümü halinde üç günden fazla yas tutmasının câiz görülmediğini ifade eden hadisi delil gösterip tâziye süresinin üç gün olduğu söylenmişse de bazı âlimler tâziyeyi bir süreyle sınırlamayı isabetsiz bulmuşlardır. Ağırlıklı görüşe göre tâziyenin definden sonra ve cenaze yakınlarının evinde yapılması münasiptir, nitekim uygulama da bu yönde gelişmiştir. Ancak nüfusun çoğalması, akrabalıkların yoğun olması taziyeleri bir güne ve bir eve sığdıramamaktadır. Bu sebeple taziye evlerinde taziyelere gidilmektedir. Baş sağlığı için birçok kişinin gelebileceği dikkate alınarak tâziye yerinde fazla kalınmaması tavsiye edilir.
Şırnak’ımızın taziyelerde göstermiş olduğu güzel bir davranış da taziye evine yemek göndermektir. Özellikle taziye sahibinin yakınları her gün sırasıyla taziye evlerine yemek göndermekte ve bu dayanışmayı sürdürmektedir. Bu davranış Hz. Peygamber’in sünnetidir. Ca‘fer b. Ebû Tâlib şehid olduğunda Resûlullah etrafındakilere Ca‘fer’in ailesinin üzüntüleri sebebiyle yemek hazırlayacak durumda bulunmadığını söylemiş ve onlara yemek yapmalarını öğütlemiştir (Tirmizî, “Cenâʾiz”, 21; İbn Mâce, “Cenâʾiz”, 59). İslâm âlimleri bu rivayetten hareketle cenaze evine yemek götürmenin sünnet olduğunu belirtmiştir. Uygulamada da ölü evinde tâziye süresince yemek pişirilmez; cenaze yakınlarına ve tâziye için gelenlere ikram edilmek üzere komşu ve akrabalar cenaze evine yemek getirir.
Müslümanlar akraba, komşu ve tanıdıklarından birinin yakını vefat ettiğinde cenaze namazına katılmayı hem dinî hem insanî bir görev bilir. Defin işleminin ardından genellikle cenaze evine veya tâziye için belirlenmiş başka bir yere gidilerek ölenin yakınlarına tâziyede bulunulur. Bazı yörelerde definden sonra cenaze yakınları, mezarlığın uygun bir yerinde ya da cenaze evinin önünde bir araya gelip cenaze törenine katılanların tâziyesini kabul ederler. Ölü evi ziyaretçilere yetmediği için taziye evlerinde veya camilerde tâziye için otururlar.
Tâziyeye gelenler bazan yanlarına bir okuyucu alarak ölünün ruhu için Kur’an’dan birkaç âyet (çoğunlukla Bakara sûresinin 153-157. âyetleri) okuturlar. Bazı yerlerde mahallenin imamı birkaç gün süreyle cenaze evine gelir ve Kur’an okuma görevini ifa eder. Kur’an okunduktan sonra “el-hükmü lillâh, innâ lillâh” gibi ifadelerle Allah’tan gelene razı olmak gerektiği belirtilir. Ölen hakkında, “Allah rahmet eylesin; Allah affetsin, mekanı cennet olsun, Allah sabırlar versin” gibi sözlerle dua edilir.
Hz. Peygamber’in ölenler hakkında çirkin sözler söylemeyi yasaklayan, ölüleri iyilikle anmayı emreden hadislerine göre tâziye için gelenler ölünün iyi taraflarından bahseder, güzel hâtıraları yâdeder. Bazı yörelerde ölümden sonraki ilk bayram yas bayramı sayılır; ölenin evinde cenaze yeni çıkmış gibi bir matem havası yaşanır, tâziye ziyaretleri yapılır.
Şırnak’ta birlikteliği, dayanışmayı ve toplumsal kaynaşmayı sağlayan en önemli hususlardan birisi de taziye kültürüdür. Bir taziye olduğu zaman kaçıncı derece olarak akrabalığa bakmadan herkes o taziyeye gider. Hatta hiç tanımadığı birinin bile taziyesine gitmek toplumsal bir vecibe olarak görülmüştür. Dolayısıyla sonuç olarak diyebiliriz ki Şırnak’ın kalıcı ve güzel kültürlerinden birisi de taziye ziyaretleridir.
Yüce Allah vefat eden bütün Müslümanlara rahmeti ile muamele etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.