Tartıcı Çocuk

Şırnak’ın o dik yokuşlarının nihayetinde, sessizliğin başladığı o eşikte; mezarlık kapısında bekleyen küçük bir beden, aslında sadece bir çocuk değil, bu kadim coğrafyanın hüzünlü bir özetidir.

​Şırnak’ta mezarlık girişi, hayatın telaşı ile toprağın sükûnetinin birbirine değdiği ince bir çizgidir. O çizgide, elinde plastik bir tartıyla oturan çocuk, kentin "yaşayan" ve "göçen" arasındaki tek terazisidir. O çocuk, Şırnak için sadece harçlığını kazanan bir evlat değil; vaktin, ağırlığın ve hatıranın bekçisidir.

​Gelenler, yanlarında taşıdıkları ağır kederlerle gelirler. Kiminin omzunda bir evlat acısı, kiminin kalbinde yıllanmış bir özlem... Çocuk, omuzlardaki bu yükü tartamaz belki ama toprağın altına girmeden önceki son dünyevi ölçümü o yapar. Ayakkabılarını çıkarıp tartıya çıkan bir amcanın ağırlığı, aslında o ana kadar bu hayatta bıraktığı izin ve çektiği çilenin rakamlara dökülmüş halidir.

Şırnak’ta mezarlık girişindeki tartıcı çocuk, bize şunu fısıldar: “Siz ne kadar ağır yükler taşırsanız taşıyın, bu kapıdan geçerken her şey hafifler.” O, rakamların ötesinde bir gerçeği, bu şehrin her şeye rağmen ayakta kalan mağrur duruşunu simgeler.
​Dünya telaşıyla ağırlaşan adımlarımızı, bir çocuğun masum terazisinde bırakırız; çünkü biliriz ki bu şehirde en ağır şey bedenler değil, söylenmemiş sözler ve yarım kalmış hikâyelerdir.

Bugün perşembe. Özlem duyduğumuz ölmüşlerimizin mezarına gidip dua okurken, mezar kapısında duran minik tartıcı çocuğun başını okşamayı unutmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yüksel BAYAR Arşivi